Dünya ekonomisinin Trump’la dansı

    0
    43

    ABD’deki başkanlık seçimlerini Donald Trump’ın kazanması sürpriz olsa da, aslında Trump’ı zirveye taşıyan koşulların dünya üzerinde bir süredir varlığını hissettirmeye başladığını söylemek yanlış olmaz.

    Nitekim ABD seçimlerinden önce bir başka ciddi “şok” İngiltere’nin AB’den ayrılma kararıydı. Aynı zamanda, AB bünyesindeki diğer ülkelerde de işe kapanma/milliyetçilik rüzgarlarının yükseldiği gözlenirken, Fransa’da 2017 yılı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ulusalcı Marine Le Pen’in favori aday olması şaşırtıcı değil. Küreselleşen ekonominin üretimde sürekli daha ucuz üretim yerlerine yönelmesi, Batılı ülkelerdeki işlerin üçüncü dünya ülkelerine kayması sonucu orta sınıfın yaşadığı hoşnutsuzluk ve buna paralel olarak, global ekonominin 2008 yılı mali krizinin ardından tatminkar bir büyüme yakalayamaması, küreselleşme politikalarına yönelik tepkileri körüklüyor. Nitekim, eylül sonunda Dünya Ticaret Örgütü’nün yaptığı açıklamada, 2016 yılında global ticaretin finansal krizden yana en düşük düzeye gerilediği, 2017 yılı için büyüme tahmininin de yüzde 3,6’dan yüzde 1,8 ila yüzde 3,1 aralığına indirildiği belirtiliyordu.

    Trump’ın zaferinde de, ucuz yerlere kaçan Amerikan yatırımlarını tekrar ülkeye çekme vaadinin kilit rol oynadığı biliniyor. Trump’ın planı kurumsal vergi oranlarını yüzde 15’e, gelir vergilerini ise yüzde 33’e çekmeyi öngörüyor. Şimdiye kadarki ucuz ülkelerde üretim/ithalat yöntemi yerine, ABD içinde yatırımları ve istihdamı destekleyerek ‘Her şeyden önce Amerika’ diyor. Trump’ın global ekonomiyle ilgili en önemli hamlesi ise, Trans-Pasifik Ticaret Anlaşması’nı kesinlikle imzalamayacak olması. Trump bir “felaket” olarak adlandırdığı ve büyük şirketlerin çıkarlarını korumaktan başka bir işe yaramadığını düşündüğü bu anlaşma yerine, ABD’nin yararına olacak ikili ticaret anlaşmalarının gündeme gelmesinin daha uygun olacağına inanıyor.

    Öte yandan analistler, Donald Trump’ın ekonomi politikasının özellikle gelişmekte olan ülkeler için baş ağrısı olacağı görüşünde. Goldman Sachs analistlerine göre, Trump’ın ticarete uygulanacak yüksek gümrük vergileri, devletin artan teşvikleri ve vergi indirimleri gibi uygulamaları ABD ekonomisini canlandıracak. Ancak öte yandan, ABD’nin yatırım için cazibesini artıracak önlemler yüksek faiz ve dolayısıyla daha güçlü dolara yol açacak, bu da ekonomileri dolara endeksli gelişmekte olan ülkeler üzerinde negatif sonuçlar doğurabilecek.
    Goldman Sachs’ın başekonomisti Jan Hatzius 2017 yılı görünümüyle ilgili raporunda, ABD’nin ithalatının azalması ve faiz artışı sonucu daha güçlü doların, dolar bazındaki borçların artan maliyetiyle beraber başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere küresel GSYİH’yi tahmin edilenden daha da aşağıya çekeceğini belirtiyor. Goldman’ın projeksiyonuna göre, 2020 yılında küresel ekonomi Trump’ın başkan olmaması halinde ulaşacağı büyüklükten yüzde 0,1 daha düşük bir düzeyde olacak. Hatzius’a göre, bu belki çok büyük bir kayıp değil ancak küresel ekonominin 2015’te yalnızca yüzde 3,1 oranında büyüyebildiği göz önüne alındığında, şoklara fazla dayanıklı olmadığı aşikar. Nitekim analistler, global ekonomide yüzde 2’nin altında bir büyümeyi resesyon olarak tanımlıyor.

    Kısacası, Trump’ın ulusalcı stratejisi Amerikan ekonomisine yarasa da -bunun da uzun vadede harcamalar ve vergi kesintilerinden dolayı bütçe açığını büyüterek ülkeyi zora sokabileceğini iddia edenler de var- küresel ekonomide tablo iç açıcı gözükmüyor.

    Kuşkusuz, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki icraatlarının nasıl bir etki yaratacağı yaşanarak görülecek; ancak mevcut sistemin Trump’la ya da Trump olmadan da zaten tıkanmış olduğu ve dünyanın belki de deneme/yanılma yöntemiyle yeni bir yol arayışında olduğu aşikar.