Dünya Bankası’ndan KGF uyarısı

0
31

Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Johannes Zutt, “Türkiye’de kredi büyümesi görüyoruz ama bu büyüme Kredi Garanti Fonu (KGF) tarafından tetiklenen yapay bir büyüme. Sıcak paraya aşırı maruz kalma durumu, bankacılık sektöründe bir takım kırılganlıklara sebep oluyor.” dedi.

Dünya Bankasının hazırladığı “Küresel Ekonomik Beklentiler Haziran 2017: Kırılgan Bir İyileşme” raporu, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile ortaklaşa düzenlenen bir konferansla tanıtıldı.
Zutt, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, raporun her yıl Dünya Bankası tarafından hazırlandığını hatırlatarak, Dünya Bankası’nın tahminlerine göre, 2017 yılında küresel ekonomide yüzde 2,7’lik bir büyüme beklendiğini ifade etti.

Zutt şunları kaydetti:
“2018 ve 2019’da yüzde 2,9’luk büyüme beklentisi var. Bu daha ziyade imalat ve ticaretin, güvenin artması ve aynı zamanda emtia fiyatlarının istikrara kavuşmasıyla bağlantılı. Gelişmekte olan  piyasalar ve yükselen ekonomiler için büyüme beklentisi yüzde 4,1, önümüzdeki yıl için ise yüzde 4,5. Hem ABD’de hem de Avrupa’da siyasi konularda yakın zamanlarda aşağı yönde riskler oldu. Ticarette korumacılık gibi eğilimler vardı. Bunun dışında finansal piyasalarda aksaklık riskleri ortaya çıkmıştı. Orta vadede ise daha zayıf bir potansiyel büyüme riski mevcut.” 

Zutt, bu ara dönemde, ülkelere mali hareket alanlarını ve parasal tamponlarını oluşturmalarını ve böylelikle bu politikalar yoluyla kısa vadede ortaya çıkacak aksaklıkları ortadan kaldırmalarını tavsiye ettiklerini aktardı.
Yapısal reformların önemine de değinen Zutt, “Ülkelere bir diğer tavsiyemiz, gerekli yapısal reformları gerçekleştirerek, ticaretin ve üretkenliğin artırılmasını sağlamalarıdır.” dedi.

“Türkiye’de turizm gelirlerinde bir artış bekliyoruz”
Johannes Zutt, Türkiye’nin geçen sene zorlu bir yıl geçirdiğini ve kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu düşürdüğünü belirterek, Türkiye’de kısa ve orta vadede bir dengeleme görüldüğünü ifade etti.
Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı AB’deki iyileşmenin, Türkiye’nin durumunu da iyileştirdiğini dile getiren Zutt, şunları kaydetti:

“Türkiye’de turizm gelirlerinde bir artış bekliyoruz. Türkiye’de güven seviyesinin de belli ölçüde biraz daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ama Türkiye’de enflasyon olması gerekenden yüksek. Efektif finansman oranı şu anda yüzde 11,5 civarında. Bu da Türk lirasını stabilize etmek için yeterli görünüyor. Geçen aylarda belli bir stabilizasyon yaşandı. Ayrıca Türkiye’de  kredi büyümesi görüyoruz ama bu büyüme Kredi Garanti Fonu (KGF) tarafından tetiklenen yapay bir büyüme. Çünkü KGF, bankaları daha fazla risk almaya teşvik ediyor. Aynı zamanda sıcak paraya aşırı maruz kalma durumu, bankacılık sektöründe bir takım kırılganlıklara sebep oluyor. Dolayısıyla Hükümetin mevcut politika duruşu bu kırılganlığı biraz daha kötüleştiriyor olabilir. KGF, vergi avantajları ve kolaylıklarıyla beyaz eşya alınması söz konusu olduğunda, bu tüketimi artırdı ve büyümeyi şu anda destekliyor.

Çok sayıda dış gözlemci Türkiye’nin politika görünümü konusunda endişeli. Örneğin OHAL’in ne kadar daha devam edeceği konusunda endişeliler. Ayrıca yapısal reformların istikameti konusunda da bazı endişeleri var. Hükümetin, yatırımları ve verimlilik artışını engelleyen bu kritik sorunları etkileme gücü konusunda bir takım endişeleri var.” 

“Gelişen ekonomiler büyümesinin yüzde 4,1 olması bekleniyor”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik ise raporda geçen yıl yüzde 2,4’e kadar gerileyen küresel büyümenin, 2017 yılında yüzde 2,7’ye çıkacağı öngörüsünün bulunduğunu aktardı.

Bilecik rapora ilişkin şu bilgileri verdi:

“Bu yıl dünya ticaret hacminde de artış oranının yüzde 2,5’den yüzde 4,0’e yükseleceği tahmin ediliyor. Ayrıca Amerika, Avrupa ve Japonya gibi ülkelerde büyümenin hızlanacağı öngörüleri yer alıyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu yükselen piyasalar ve gelişen ekonomilerin büyümesinin ise 2017 yılında ortalama yüzde 4,1 olması bekleniyor. Bu yıl, mali politikalarla iç talebe destek verilirken, küresel ticaretteki toparlanma ile ihracat artışının güçlendiğinin de altı çiziliyor. İyileşmenin ‘kırılgan’ olarak tarif edilmesinin başlıca nedenleri olarak, siyasi belirsizlikler, ticaret politikalarındaki korumacılık ve finansal alandaki riskler sıralanıyor.”

“Dış talepten büyümeye katkı geleceğine artık eminiz”
Küresel ekonomideki “kırılgan iyileşmenin” Türkiye’de de önemli yansımaları bulunduğunu ifade eden Bilecik, zorlu geçen 2016 yılının ardından son dönemde ekonomik göstergelerde önemli iyileşmeler gözlemlediklerini kaydetti.

Özellikle Avrupa Birliği’nde (AB) büyümenin güçlenmesinin Türkiye’nin dış talebini, dolayısıyla ihracatını artırdığını anlatan Bilecik, “Uzun zamandır iç talebe dayalı bir büyüme ve bunun yarattığı finansal riskleri taşıyorduk. Nihayet bu sene dış talepten de büyümeye katkı geleceğine artık eminiz. Bu katkının büyük kısmının Avrupa Birliği’nden kaynaklandığının özellikle altını çizmek isterim. Özellikle son dönemde AB ekonomisindeki sorunlar nedeniyle bazı çevrelerde AB üyelik perspektifimiz bir miktar önemsiz görülmeye başlamıştı. Oysa ihracat yaptığımız en büyük pazar olan Avrupa’nın demokratik değerler, ekonomik ilişkiler ve güvenlik boyutlarıyla önemi, her zamanki gibi yerini korudu.” ifadelerini kullandı. 

“Türkiye ekonomisinde likidite bolluğu ile büyümenin sonuna geldik”
Yılın ilk çeyreğinde devreye sokulan talep yönlü kısa vadeli tedbirlerin ekonomi için uzun vadede risk oluşturduğunu belirten Bilecik, şunları kaydetti:

“TL’deki değer kaybı ve talep eksikliği nedeniyle bilançolarında ciddi sorunlar yaşayan firmalar için geçici vergi indirimleri, yeniden yapılandırma olanakları ve teşvikler belli bir rahatlama sağladı. Bunların yanında belki de bu dönemde en çok dikkat çeken politika Kredi Garanti Fonu (KGF) vasıtasıyla sağlanan krediler oldu. Sadece 2,5 aylık bir dönemde 180 milyar lira gibi yüklü bir miktar kredinin piyasaya sunulması, ciddi bir likidite bolluğu yaratırken, kaynak maliyetleri gittikçe artan bankacılık sistemi üzerinde de önemli baskılar oluştu. Mevduat faizleri artarken, kredilerin mevduata oranı da yüzde 125 gibi yüksek bir orana ulaştı. 

Sorunlu dönemleri atlatmak için bu tür politikalar kısa vadede faydalı olsa da ekonomik büyüme sürdürülebilir bir şekilde sağlanamadığı takdirde, bu uygulamaların sorunları ertelemekten öteye geçemediğini biliyoruz. Nitekim, Türkiye ekonomisinin artık hızlı kredi artışı ya da likidite bolluğu ile büyümesinin sonuna geldik. Maalesef, tasarruflarımız böyle bir büyümeyi sağlayacak ölçüde hızlı arttırmadığı gibi, dışarıdan sağladığımız finansmanın maliyeti giderek artıyor. Ayrıca, ister kredi artışı ister Merkez Bankası vasıtasıyla sağlansın, piyasaya sunulan likidite fazlası bize hep yüksek enflasyon olarak geri dönüyor. Bu tür kısa vadeli politikaların bir diğer yan etkisi ise bağımlılık yaratma potansiyelidir.”

“Türkiye’nin 2017 yılı için büyüme tahmini yüzde 3,5’e çıkarıldı”
Türkiye ekonomisinin küresel gelişmelere paralel olarak iyileştiğini, aynı şekilde kırılganlıkları da barındırdığını hatırlatan Bilecik, “Dünya Bankası raporunda Türkiye’nin büyüme tahmininin 2017 yılı için yukarı yönde revize edilerek yüzde 3,5’e çıkarıldığını görüyoruz. Bu oldukça memnuniyet verici bir gelişme. Ancak son 5 yıllık büyüme ortalamamızın yüzde 5,3 olduğuna ve bu revizyona rağmen büyümemizin potansiyelin altında kaldığına da dikkati çekmek isterim.” diye konuştu. 

Erol Bilecik konuşmasını yapısal reform çağrılarını yineleyerek tamamladı.