Dünya Bankası Türkiye için büyüme tahminini düşürdü

0
34

Dünya Bankası, Türkiye için 2017’de net ihracat ve kamu harcamalarının tetikleyeceği yüzde 2,7’lik büyüme öngördüğünü duyurdu.

Dünya Bankası, Şubat 2017 tarihli “Türkiye Düzenli Ekonomi Notu”nu yayımladı.

Türkiye ekonomisinin geçici siyasi çalkantı ve azalan turizm gelirleri sebebiyle geçen yıl üçüncü çeyrekte daralma yaşadığı belirtilen notta, düşen turizm gelirleri, başarısız darbe girişimi ve sonrasında azalan tüketici ve reel sektör güveni sebebiyle mevsim etkisinden arındırılmış Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYH) üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 küçülerek Mart 2009’dan bu yana en büyük düşüşünü kaydettiği aktarıldı.

Notta, artan belirsizliklerin hane halklarını, özellikle dayanıklı tüketim malları olmak üzere, harcamalarını kısmaya itmesi sebebiyle özel tüketimin önemli bir darbe aldığı ve üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,6 düşüş kaydettiği bildirildi.

Benzer şekilde, yatırımların da çeyrek bazında yüzde 1,7 azaldığı ifade edilen notta, kamu harcamalarının çeyrek bazda yüzde 6,1 artarak büyümeye pozitif katkıda bulunan tek kalem olduğu kaydedildi.
Notta, dış ticaret tarafında, sönük iç talep sebebiyle ithalat düşerken, zayıflayan dış talep ve gelen turist sayısında yıllık bazda yaşanan yüzde 36’lık düşüş sebebiyle ihracatın da azaldığına işaret edildi.
Harcama tarafındaki daralmaların yansımalarının üretim tarafında da düşüş olarak kendini gösterdiği kaydedilen notta, imalat sektörünün üst üste üç çeyrek daraldığı ve üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre küçülmenin yüzde 4,8 olarak gerçekleştiği belirtildi.

Notta, üçüncü çeyrekte tarım, hizmetler ve inşaat sektörlerinde üretimde düşüş kaydedilmekle birlikte (sırasıyla yüzde 0,9, yüzde 1,7 ve yüzde 4,6) imalat sektöründeki resesyonun reel sektördeki zorlukları gösterdiği ifade edilerek, özellikle bazı imalat firmalarının bir yanda satışlardaki artışı kısıtlayan durgun iç ve dış talep, diğer yandan açık döviz pozisyonları sebebiyle Türk lirasındaki değer kaybına dayanma konusunda güçlükler yaşadığı yorumu yapıldı.

“2016 büyüme tahminimizi yüzde 2,1’e revize ediyoruz”
Notta, “Dördüncü çeyrekte gerçekleşen toparlanma daha önce öngörülenden daha zayıf olduğu için, 2016 yılına ilişkin büyüme tahminimizi yüzde 2,1 olarak revize ediyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Sanayi üretiminin üçüncü çeyrekte kayda değer bir şekilde azaldıktan sonra ekim ayında tekrar yükseldiği ancak kasım ayında düz bir seyir izleyerek güçlü bir toparlanmaya ilişkin umutları boşa çıkardığı belirtilen notta, şunlar kaydedildi:

“Benzer şekilde, kasım ayında 48,8’e, aralık ayında ise 47,7’ye düşen imalat sektörü satın alma yöneticileri endeksi (PMI), imalat sektöründe faaliyetin hareketsiz olduğunu gösteriyor. Öte yandan, aralık ayının sonlarında meydana gelen elektrik kesintileri, özellikle Kocaeli’den İstanbul’a kadar uzanan sanayi bölgesinde olmak üzere bazı firmaların üretimi durdurmalarına yol açarak, Türkiye’yi olumsuz etkiledi. Talep tarafında, kurdaki değer kaybına ve otomobildeki vergi artışlarına bağlı olarak tüketicilerin fiyat artış beklentileri yüzünden satın alma kararlarını öne çekmeleri sebebiyle otomobil ve beyaz eşya satışları hızlı bir şekilde yükseldi. Ancak perakende satışlarındaki düz seyir, tüketici harcamalarındaki toparlanmanın geniş tabanlı olmadığını gösteriyor.”
Notta, tüketici kredilerindeki artışın hızlanmasının dördüncü çeyrekte özel tüketimde beklendiği kadar güçlü olmasa da bir toparlanma olduğunu teyit ettiği vurgulanarak, “İşletme eğilimleri anketi sonuçlarının gösterdiği üzere, kurumsal kredi artışındaki hafif zayıflama ve yatırım harcamalarındaki düşüş, şirketlerin kurdaki değer kaybı sonucu kötüleşen bilançoları ve azalan karlılıkları sebebiyle dördüncü çeyrekte yatırım harcamalarını kıstığını gösteriyor.” görüşleri aktarıldı.

Dördüncü çeyrekte, AB’de güçlenen ekonomik faaliyet sayesinde ihracatın ithalattan daha hızlı artması sebebiyle net ihracatın büyümeye bir önceki çeyreğe göre daha fazla katkıda bulunduğu belirtilerek, “Bu gelişmeler dördüncü çeyrekte beklenenden daha zayıf bir toparlanmaya işaret ediyor. Dolayısıyla 2016 yılı için büyüme tahminimizi aşağı yönlü revize ederek, yüzde 2,1 olarak güncelliyoruz.” değerlendirmesinde bulunuldu.

“Enflasyondaki artışın üçte birini vergi artışları gibi tek seferlik faktörler açıklıyor”
Dünya bankasının notunda aralık ayında enflasyonun 1,5 puan artışla yüzde 8,5’e sıçradığı belirtilerek, şunlar ifade edildi:

“Enflasyondaki artışın üçte birini, vergi artışları gibi, tek seferlik faktörler açıklarken, diğer üçte birlik kısmı gıda fiyatlarındaki sert artışlar açıklıyor. Özellikle, tütün ürünlerindeki vergi artışı manşet enflasyonu 0,4 puan yükseltirken, otomobillerde uygulamaya konulan vergi artışları 0,1 puanlık artışa yol açtı. TL’deki değer kaybı küresel petrol fiyatlarındaki artışı daha da ağırlaştırarak ulaşım ve yurt içi enerji fiyatlarının yükselmesine sebep oldu.

Aralık ayında 12 aylık çekirdek enflasyon 0,5 puanlık artışla yüzde 7,5’e yükselirken, 12 aylık yurt içi ÜFE 3,5 puanlık artışla yüzde 9,9’a yükseldi. Yurt içi ÜFE’deki önemli artış maliyet baskılarına işaret ettiği için endişe verici. TL’deki hızlı değer kaybı ile ilişkili döviz yansıma etkisinin 2017 yılının birinci çeyreğinden itibaren fiyatları etkilemeye başlamasını bekliyoruz. Öte yandan, olumsuz hava koşullarının hasada zarar vermesi ve gıda enflasyonu için yukarı yönlü baskı oluşturması muhtemel.”

Hizmetler dengesinin kötüleşmesi sebebiyle cari açığın dördüncü çeyrekte arttığı aktarılan notta, eylül-kasım aylarında 12 aylık cari açığın 1,3 milyar dolar artışla 33,7 milyar dolara ulaştığı bilgisine yer verildi.
Notta, özellikle güvenlik endişeleri sebebiyle gelen turist sayısındaki önemli düşüşün etkisiyle, bu artışın 1,2 milyar dolarlık bölümünün hizmetler sektöründen kaynaklandığı ifade edilerek, “Çekirdek ticari mal ihracatı (enerji ve altın hariç) ekim-kasım döneminde bir önceki yıla göre yüzde 1,2 artarken, çekirdek ticari mal ithalatı yüzde 2,7 arttı ve eylül- kasım ayları arasında 12 aylık çekirdek ticari mal dengesinde 0,3 milyar dolarlık bir kötüleşmeye yol açtı. Önümüzdeki dönemde, artan enerji fiyatları cari açık için en önemli yukarı yönlü baskıyı oluşturabilir.” tahmini yapıldı.

İç ve dış faktörler sebebiyle dördüncü çeyrekte tahvil piyasasından portföy çıkışlarının hızlandığı ifade edilen notta, ABD başkanlık seçimlerinden çıkan sürpriz sonuç ve ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz oranlarını tahmin edilenden daha hızlı artıracağı öngörüsünün küresel risk iştahını azalttığı ve gelişmekte olan ülkelerden finansal çıkışları tetiklediği kaydedildi.

Notta, “Yavaşlayan büyüme, yükselen enflasyon ve artan cari açık yatırımcıların endişelerini daha da artırırken, Merkez Bankasının hamleleri beklentileri tatmin etmedi. Bu bağlamda, dördüncü çeyrekte tahvil piyasasından çıkışlar 3,4 milyar dolara ulaşırken, sermaye piyasası 0,1 milyar doların altında marjinal bir giriş kaydetti. Bu çıkışlar 2 yıllık gösterge devlet tahvilinin getirisini 1,94 puan artışla yüzde 10,65’e yükseltirken, TL dördüncü çeyrek sonu itibarıyla üçüncü çeyrek sonuna göre dolar karşısında yüzde 17,4 değer kaybederek, 3,52 seviyesine ulaştı. Finansal piyasalardaki kayıplar ocak ayında da devam etti ve tahvil getirileri 2,72 puan yükseldi ve 27 Ocak itibarıyla kurdaki değer kaybı 30 Eylül’e göre yüzde 29’a ulaştı.” ifadelerine yer verildi.

“Sıkılaştırma adımı TL üzerindeki baskıyı bir nebze hafifletti”
Bankacılık sektörünün borç yenileme oranının haziran ayından bu yana düştüğü belirtilen notta, 12 aylık bankacılık sektörü borç yenileme oranının haziran ayında yüzde 187 iken, yabancı bankaların Türk bankalarına kredi verme konusunda daha temkinli davranmaya başlaması ve Türk bankaların dış finansman talebinin azalmasıyla birlikte kasım itibarıyla yüzde 111’e gerilediği kaydedildi.

Notta, bankaların verdikleri kredilerde yurt dışından temin ettikleri finansmana bağımlı oldukları için, bu eğilimin devam etmesinin yurt içi piyasada kredi artışının yavaşlaması anlamına geleceği yorumu yapıldı.
TL’deki hızlı değer kaybı ve bunun enflasyon üzerindeki olası etkilerinin Merkez Bankasını faiz oranlarını yükseltmeye zorladığı ifade edilen notta, şu değerlendirmede bulunuldu:

“Kasım ayındaki düşük bir faiz artışının ardından, Merkez Bankası aralık ayı toplantısında tüm kısa vadeli faiz oranlarını aynı bıraktı ve bu kurdaki değer kaybı eğilimini daha da ateşledi. Ocak ayında, Merkez Bankası gecelik borç verme faiz oranını 75 baz puan artışla yüzde 9,25’e, geç likidite borç verme oranını da 100 baz puanlık artışla yüzde 11’e yükseltti. Ayrıca, ocak ortasından itibaren, Merkez Bankası bankaları geç likidite faiz oranı üzerinden borçlanmaya zorlamak için 1 haftalık repo ihalelerine ara verdi ve gecelik borç verme kanalı için bankaların borçlanabilme limitini düşürdü.

Böylelikle 30 Aralık- 27 Ocak’ta ortalama fonlama maliyetini 196 baz puan artırarak yüzde 10,27’ye çıkardı. Bu sıkılaştırma adımı TL üzerindeki baskıyı bir nebze hafifletti ancak devam etmekte olan değer kaybı sadece fiyat istikrarı açısından değil, aynı zamanda finansal istikrar açısından da tehditler doğurarak şirketler için doğrudan, bankalar için dolaylı riskler yaratabilir. Anlamlı bir faiz artışı Merkez Bankasına duyulan güveni artırarak, kurdaki değer kaybı eğilimini durdurabilir, fiyat istikrarı ile finansal istikrarı koruyabilir.”

“2017 büyüme tahmini yüzde 2,7”
Dünya Bankasının notunda, mali politikanın büyümeye önemli bir destek sağladığına işaret edilerek, 2016 yılında ücret faturası, mal ve hizmet alımları ve transferlerdeki önemli artışlar sayesinde merkezi yönetim harcamalarının yüzde 15,3 artış kaydettiği aktarıldı.

Sermaye harcamaları ve faiz giderlerindeki azalmanın toplam harcamalardaki artışı kontrol altında tutmaya yardımcı olduğu belirtilen notta, “Yavaşlayan ekonomik faaliyet sebebiyle vergi geliri artışında kaydedilen yavaşlamaya karşın, 2016 yılında faiz ve hisse geliri ile sermaye gelirleri gibi vergi dışı gelirlerin desteğiyle merkezi yönetim gelirleri yüzde 14,8 arttı. Sonuç olarak, 2016 yılında merkezi yönetim bütçesinin mali hedefler doğrultusunda GSYH’nin yüzde 1,2’si gibi orta düzeyde bir açık verdiğini tahmin ediyoruz.” görüşleri kaydedildi.
Notta, Türkiye’nin 2017 büyüme tahminlerine ilişkin şu ifadelere yer verildi:

“İyileşen net ihracat sayesinde 2017 yılında büyümenin toparlanarak yüzde 2,7 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. 2017 yılında büyümenin sürükleyici etkenlerinin büyük ölçüde kamu harcamaları ve net ihracat, daha küçük ölçüde ise özel tüketim ve yatırımlar olmasını bekliyoruz. AB’de güçlenen büyümenin, ihracatın artmasına yardımcı olurken,hareketsiz özel talep ithalat artışını sınırlamasını bekliyoruz. Güvenlik endişeleri Rusya ile iyileşen ilişkilere rağmen hem Avrupa hem de Rusya’dan turist ziyaretlerini sınırlamaya devam edebilir.

TL’deki değer kaybı tüketici fiyatlarına daha fazla yansıyabilir ve hane halklarının satın alma güçlerini erozyona uğratabilir. Öte yandan, büyük döviz açık pozisyonları sebebiyle şirketlerin bilançoları kötüleşebilir, dolayısıyla özel yatırımlar zayıflayabilir. Kurdaki değer kaybının büyüklüğü ve hızı, para politikasında düzeltmeyi kaçınılmaz kılıyor, dolayısıyla 2017 yılında önemli ölçüde bir faiz artışı kuvvetle muhtemel. Bu durum yakın gelecekte iç talebi kısıtlayabilir, ancak orta vadede olumlu etkilere yol açabilir. Ayrıca, düşen bankacılık sektörü borç yenileme oranları kredi artışını sınırlayabilir.”