Dünya Bankası: Türkiye, Asya Kaplanları ile benzer düzeylere ulaştı

0
111

Dünya Bankası, Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’da (GSYH) yaptığı revizyonun Türkiye’nin ulusal hesaplar metodolojisini uluslararası standartlara yakınlaştırdığı ve aynı zamanda idari verilerin entegrasyonu yoluyla bilgi kalitesini iyileştirdiğini duyurdu.

Dünya Bankası tarafından yayımlanan “Odak Notu” raporunda, TÜİK’in ulusal hesaplar sisteminde büyük bir revizyon gerçekleştirdiği ifade edildi. TÜİK’in metodolojisinde Avrupa Hesaplar Sistemi (ESA 2010) ile uyumlu hale getirmek, tahmin yöntemlerini iyileştirmek ve bilgi altyapısını güçlendirmek amacıyla eş zamanlı olarak bazı değişiklikler yaptığı anımsatılan raporda, bu değişikliklerin ulusal hesap verilerinde önemli revizyonların yapılmasına yol açarak metodolojiler ve veriler hakkında açık bir tartışma başlattığı aktarıldı.

Raporda, “Nominal GSYH’nin yeni seride daha yüksek olmasının başlıca sebebi özellikle inşaat yatırımları olmak üzere artan yatırım seviyesidir. Yükselen yatırım seviyesinin ve yatırım artışının sebebinin metodolojik değişiklikler ve iyileşen veri kaynakları olması muhtemeldir. Özellikle firma kapsamının artması ile birlikte ekonominin gerçek durumunun daha doğru bir şekilde yansıtılması sağlandı. Güçlenen yatırım artışı özellikle 2009 yılından sonra GSYH’nin daha hızlı büyümesini sağladı. 2012-2015 döneminde ortalama yüzde 6,1 olarak gerçekleşen GSYH büyümesi Türkiye’yi dünyadaki en hızlı büyüyen ekonomiler arasına yerleştirdi, ancak bu artışın 2016 yılında yavaşlayarak yüzde 2,1’e gerileyeceğini tahmin ediyoruz. Revizyon sonucunda, Türkiye 2015 yılında yaklaşık yüzde 28 olan yatırım/GSYH oranı ile Asya Kaplanları ile benzer düzeylere ulaştı; aynı zamanda Türkiye’nin 2015 yılında yaklaşık yüzde 25 düzeyinde olan tasarruf oranı da ülkeler arası karşılaştırmada yüksektir.” değerlendirmelerine yer verildi.

Raporda, temel zayıflıkların halen devam ettiği ve 2016 yılında cari açığın GSYH’ye oranının yüzde 4,1 düzeyinde olduğunun tahmin edildiği anlatıldı. TÜİK’in Ulusal Hesaplar Sistemi’nde çoklu düzeltmeler yaptığı ve bu kapsamda ESA 2010 metodolojisini benimseyerek, tahmin yöntemlerini iyileştirdiği ve bilgi altyapısını güçlendirdiği vurgulanan raporda, ESA 2010 metodolojisinin benimsenmesinin “Ar-Ge” ve “silah sistemlerinin” yatırım olarak sınıflandırılmasını ve verilere “kendi hesabına yazılım” ve “uyarlanmış sigorta hasar prim giderlerinin” dahil edilmesini içerdiği kaydedildi.

  Raporda, ESA 2010’nun yanı sıra gerçekleştirilen diğer önemli revizyon kaynakları arasında genel devlet kavramının yeniden sınıflandırılması, tarım tahminlerinin iyileştirilmesi, idari kayıtların sisteme entegrasyonu, revize edilmiş Arz-Kullanım ve Girdi-Çıktı tablolarının kullanımı (2012) ve çeşitli hesaplama ve tahmin yöntemlerinde yapılan değişikliklerin yer aldığı belirtildi.

“Nominal GSYH’deki artışın altında yatan en önemli faktör firma kapsamının artmasıdır”
Nominal GSYH’deki artışın altında yatan en önemli faktörün firma kapsamının artması olduğu ifade edilen raporda, TÜİK’in idari kayıtların entegrasyonu sayesinde, kapsanan firma sayısını 7 binden  3 milyona çıkarabildiği, daha da önemlisinin TÜİK’in madencilik, imalat ve inşaat gibi bazı sektörler için Gelir İdaresi verilerini kullanarak tüm firmalardan bilgi toplamaya başladığı ve böylelikle örnekleme dayalı olan önceki tahminlere kıyasla verilerin daha sağlıklı olmasını sağladığı bildirildi.

Ek olarak, yeni veri kaynaklarının firma giriş ve çıkışlarının herhangi bir gecikme olmaksızın takip edilmesine olanak tanıyarak daha doğru bir ölçüm imkanı sağladığı, genel olarak, bu iyileştirmeler ve değişikliklerin ekonomik gerçekliğin somut olarak daha iyi yakalanmasına yardımcı olduğu aktarılan raporda, “Yeni seride 2015 GSYH değeri yüzde 19,7 daha yüksektir ve bunun temel nedeni yatırımların daha yüksek düzeyde olmasıdır. Farklar özellikle 2012 yılından itibaren daha yüksek düzeye çıkmakta ve yeni ile eski tahminler arasındaki fark yüzde 10’u geçmektedir. 2015 yılında, yeni serideki nominal GSYH eski seriye göre yaklaşık yüzde 20 daha yüksektir. Harcama bileşenleri bazındaki dağılım, yüzde 19,7’lik farkın çoğunlukla yatırım harcamaları ve özel tüketim ile açıklanabileceğini, farkın üçte ikisinden fazlasının, özellikle özel yatırımlar olmak üzere, toplam yatırımlardan kaynaklandığını gösteriyor.” ifadelerine yer verildi.

Raporda, 2015 yılında nominal GSYH’deki yüzde 19,7’lik artışın 10,5 puanlık bölümünü inşaat yatırımlarının oluşturduğu dile getirildi. 2009 – 2015 döneminde toplam yatırımlar içinde inşaat yatırımlarının payının eski seriye göre ortalama yüzde 45 iken bu oranın yeni seride yaklaşık yüzde 53’e çıktığı anlatılan raporda, benzer bir durumun üretim tarafında da görüldüğü vurgulandı.

Raporda, yapılan revizyonun tüm sektörlerde bir genişlemeye yol açmasına rağmen, GSYH içinde inşaat sektörünün payının neredeyse iki katına çıktığına ve son yıllarda GSYH’de kaydedilen artışın üçte birini oluşturduğu vurgulandı.

Yatırımların bileşiminde inşaat lehine yaşanan değişimin yatırımların kalitesi ile ilgili endişelere yol açtığı kaydedilen raporda, 2009-2015 dönemi için, toplam yatırımlar içinde makine ve ekipman yatırımlarının payının eski seriye göre yüzde 56 iken, bu payın yeni seriye göre önemli bir düşüş kaydederek, ortalamada yüzde 38’e gerilediği belirtildi.

Raporda, inşaatın genellikle üretkenlik artışları ile ilişkilendirilmediğinden dolayı, inşaat lehine yaşanan değişimin yatırımların kalitesi ile ilgili endişelere yol açtığı vurgulanarak, yeni sınıflandırmaya dahil edilen ilave bir yatırım kategorisi olan ve Ar-Ge, fikri mülkiyet ürünlerinin kendi hesabına yazılım gibi kalemler içeren “Diğer varlıklar”ın 2015 yılında nominal GSYH seviyesinde kaydedilen yüzde 19,7’lik artışın 2,7 puanlık bölümünü oluşturduğu ifade edildi.

Yeni ve eski seriler arasında büyüme oranlarında önemli sapmalar gözlendiği aktarılan raporda, şunlar kaydedildi:

“Bunun muhtemel bir açıklaması, sabit fiyatlardan bir önceki yılı baz yıl alarak hacim endekslerini belirlemek için kümülatif yıllık değişiklikleri kullanan zincir bağlantı yöntemine geçiştir. Sabit fiyat metodolojisinin GSYH bileşenlerinin ağırlıklarını güncellemediği göz önüne alındığında, eski metodoloji ağırlıklar güncelliğini kaybettikçe büyüme oranlarını eksik tahmin etmiş olabilir. Büyüme oranlarında gözlenen değişikliğin ikinci bir kaynağı da kapsanan firma sayısının 7 binden 3 milyona yükselmesi olabilir. Örneğin eski serilerde kullanılan örneklemin tam olarak temsili olmaması halinde, bu artış GSYH tahminini daha sağlıklı hale getirebilir. Büyüme oranlarındaki artışın üçüncü muhtemel bir sebebi, sektörler bazında reel katma değerin hesaplanmasında, hem girdileri hem de çıktıları tek bir deflatör ile deflate etmek yerine girdilerin ve çıktıların ayrı ayrı deflate edilmesine olanak tanıyan ikili deflasyon yönteminin kullanılması olabilir. Örneğin, 2015 yılında olduğu gibi harici bir emtia fiyatı şoku sebebiyle girdi fiyatlarının düşmesi ancak bu arada çıktı fiyatlarının büyük ölçüde aynı kalması halinde, ikili deflasyon yöntemi girdi ve çıktı fiyatlarının birbirinden ayrıştırılmadığı tekli deflasyon yöntemine göre daha yüksek bir katma değer verecektir. Yeni GSYH büyüme rakamları, yeni serinin baz yılı olan 2009 yılından itibaren eski serilerden ayrışıyor. 2009 öncesindeki dönem için sağlıklı idari veriler mevcut olmadığı için, TÜİK bu yılları geriye dönük tahmin yöntemini kullanarak tahmin etmiştir. Sonuç olarak, 2009 yılına kadar olan döneme ilişkin revizyonlar nispeten küçük boyutta olurken, 2010-2015 dönemine ait ortalama GSYH artışı yüzde 5,2’den yüzde 7,4’e yükselmiştir. Yüksek büyüme oranlarının kaydedildiği 2010 ve 2011 yıllarını hesaplama dışında bıraktığımızda, değişiklik çok daha yüksek düzeye çıkmakta, 2012-2015 arasındaki ortalama büyüme oranı yüzde 3,3’ten yüzde 6,1’e yükselmektedir. Ancak, GSYH artışının 2016 yılında yüzde 2,1’e gerilemesi tahmin edilmektedir. “

“Yeni seri, Türkiye’nin büyüme performansını 2012-2015 döneminde önemli ölçüde hızlandırmaktadır”
Raporda, yeni serinin Türkiye’nin büyüme performansını 2012-2015 döneminde önemli ölçüde hızlandırdığı ve Türkiye’yi dünyada en hızlı büyüyen ekonomilerden birisi haline getirdiği vurgulandı. Türkiye’nin yeni büyüme performansının benzer ülkeler ile karşılaştırıldığı belirtilen raporda, yeni metodoloji ile birlikte, Türkiye’nin karşılaştırmalı sıralamadaki yerinin 2003-2007 döneminde değişmediği 2008-2011 döneminde hafif bir iyileşme ile Polonya’nın üzerine çıktığı, ortalama büyüme oranının da 0,5 puan artış ile yüzde 3,9’a yükseldiği anlatıldı.
Raporda, 2012-2015 dönemi için ortaya çıkan sonuçların daha çarpıcı olduğu belirtilerek, bu dönemde yeni metodolojiye göre Türkiye’nin Filipinler ve Hindistan’dan sadece biraz daha yavaş büyüdüğü, Endonezya ve Malezya’yı ise geride bıraktığı bildirildi.

Yeni metodolojinin yatırım ve tasarruf oranlarını önemli ölçüde artırdığı ifade edilen raporda, GSYH içinde yatırımın payının yeni metodoloji ile birlikte önemli ölçüde arttığı ve GSYH içinde özel tüketim ve kamu tüketiminin payını azalttığı dile getirildi.

Raporda, cari temel zayıflıkların halen mevcut olduğu aktarıldı. Revizyonların ulusal hesap verilerinin kalitesini iyileştirdiği ve verilerin ayrıntılı dağılımlarının yayınlanmasının politika analizinin güçlendirilmesine yardımcı olacağı öngörüsüne yer verilen raporda, “Yapılan revizyonlar bir yandan Türkiye’nin ulusal hesaplar metodolojisini uluslararası standartlara yakınlaştırırken, aynı zamanda idari verilerin entegrasyonu yoluyla bilgi kalitesini iyileştirmiştir. Önemli bir sınırlama ayrıntılı dağılımların olmamasıdır (örneğin kamu yatırımları ve özel yatırımlar, konut inşaatı ve konut dışı inşaat veya ayrıştırılmış sektör detayındaki yatırımlar gibi). Önümüzdeki dönemde üretkenliği artırma ve yüksek ve istikrarlı bir büyüme performansına ulaşma yolunda zorlukların aşılabilmesi için yatırım harcamalarının yapısı çok önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca, ayrıntılı dağılımlar ile birlikte sağlıklı sermaye stoku tahminleri de daha sağlıklı verimlilik tahminlerinin yapılabilmesine katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla, daha detaylı verilerin açıklanması söz konusu dinamiklerin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak, böylelikle politika çözümlerinin sağlamlığını artıracaktır.” değerlendirmelerine yer verildi.