CEOpreneur iş başında

0
38

Türk Telekom son dönemde yaptıklarından çok finansallarıyla gündemde ancak CEO Paul Doany’nin CEOpreneur’lük ve ülke kalkınmasına katkı tarafında anlattıkları rakamlardan çok daha ilgi çekici. Göreve gelmeden önce startupları iş tarafındaki tavsiyeleri kadar finans tarafında da destekleyebilecek CEOpreneur’lerin oynaması gereken role işaret eden Doany’nin şu anda hem şirketinde hem de Türkiye’de böyle bir rolü üstlenmesi gerekiyor. 
 
Türk Telekom (TT) bu seneki Fortune Türkiye 500 listesinde 11’inci sıradaki yerini korumayı başardı. Ancak aynı durum, Faiz ve Vergi Öncesi Kar (FVÖK) için geçerli değil. Daha önce bu alanda lider olarak görmeye alışık olduğumuz TT, bu yıl altıncı sıraya gerilemiş durumda. Üstelik 2,86 milyar TL’lik dev bir rakama ulaşmasına karşın, şirketin FVÖK’ü yüzde 22,8’lik daralma ile karşı karşıya bulunuyor. Bu rakam 3,76 milyar TL FVÖK yazarak listede ikinci sırada yer alan Turkcell için de, sadece pozitif yüzde 1,4 olarak karşımıza çıkıyor. Enerji şirketlerinin FVÖK büyümeleri –üçüncü sırada yer alan TÜPRAŞ’ın yüzde 0,1’lik değeri bir kenara bırakıldığında- birinci sıradaki BOTAŞ için 10 kata yakın; OMV Petrol Ofisi için yüzde 441,4; Shell&Turcas Petrol için yüzde 453,3. Cirosal olarak Türk Telekom’un üzerinde yer alan bu enerji şirketlerinin karlarındaki büyüme, enerji şirketlerinin devrinin –yeniden- başladığına işaret ediyor. Bu dünyada bir telekomünikasyon şirketinin başında olmak dünyanın en iyi işi olmayabilir ancak bu dalgada sörf yapmanın dünyanın en zevkli işi olduğu kesin.
Türk Telekom CEO’su Paul Doany de kesinlikle ihtişamlı Türk Telekom sörfü ile bunu yapıyor. Daha önce bölge ülkelerini bağlayacak fiber altyapı projesinden duyduğu heyecanı bilinen Doany, enerji şirketlerinin yükseldiği dalgaya “veri yeni petrol olacak” diye meydan okuyor. Doany, “Verinin artık yeni petrol olduğu çağımızda, telekom şirketlerinin sadece iletişim teknolojileri sağlamanın ötesine geçerek verinin güvenli bir şekilde depolanması ve işlenmesinde de önemli bir role sahip olduklarını söyleyebilirim. Bu bağlamda bizim için Türkiye’nin BİT sektörüne yönelik 2023 hedefleri arasında yer alan ‘Türkiye’nin veri merkezi üssü olması’ çok önemli bir konu. Türk Telekom olarak gerçekleştirdiğimiz uluslararası standartlarda, güvenli, yedekli ve yüksek hızlarla erişilebilir veri merkezi yatırımlarımızla Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalmasını sağlamak adına önemli adımlar atıyoruz” diyor.

Yerli verinin hâlihazırda Ankara ve İstanbul’da bulunan veri merkezlerimizde depolanmasında önemli bir rol oynayan Türk Telekom, son zamanlarda artan siber güvenlik sorunlarını dikkate alarak, ülkemizin verisini sınırlarının içinde tutmasının hayati önem taşıdığını düşünüyor. Türk Telekom, son teknolojilerle donatılmış veri merkezi tesisleri ve bulut ürünlerinin yanı sıra, Ar-Ge alanında çalışan iştiraki Argela ile kurumsal veri merkezleri ve geniş alan ağlarda kullanılmak üzere Milli Ağ Teknolojileri de geliştiriyor.

Günümüzde Büyük Veri teknolojilerinin, kurumlara maliyet düşürmeye, programlama görevinin istenen sürede tamamlanmasında önemli iyileşmelere ya da yeni ürün ve hizmet sunumlarının gerçekleştirmelerine olanak sağlaması, bu çabayı ülke ekonomisine önemli bir kaldıraç katkısına dönüştürüyor. Doany, “Çeşitli veri kaynaklarımız dijitalleşen dünyada bizim en değerli varlığımız olacak. Verinin etkin kullanımı; tüketicilerimiz, tedarikçilerimiz ve çalışanlarımız da dahil olmak üzere tüm paydaşlarımıza etkili değer önerileri yaratma yolunda, bir telekomünikasyon şirketi olarak bize çok önemli bir yeterlilik sağlayacak. Bu kapsamda, ‘Veriyi tüketicilerimiz için nasıl katma değere dönüştürürüz’ sorusu, araştırma ve geliştirme çalışmalarımızın tam merkezinde yer alıyor. Dolayısıyla yerli veri saklamanın yanında Büyük Veri teknolojilerinin geliştirilmesi ve hareketli veri analizi yapmak da öncelikli çalışmalarımız arasında bulunuyor” şeklinde konuşuyor.

Doany, bilişim sektörünün yaratabileceği fayda ile ilgili büyük resmi görüyor ve “Türkiye, son yıllarda Bilgi ve İletişim Teknolojileri sektörüne yönelik çalışmalarını daha da artırarak, bu alanda söz sahibi olmak için tüm imkânlarını seferber etmiş durumda. Biz de Türk Telekom olarak tüm çalışmalarımızı inovasyon ve teknolojinin, hayal ettiğimiz Türkiye’nin kapılarını açacak anahtar olduğu inancıyla bilgi ve iletişim teknolojilerini yurdun dört bir yanında yaygınlaştırma hedefiyle gerçekleştiriyoruz” diyor. Arkasındaki metrik, bu sözlerin boşu boşuna edilmediğini gösteriyor. Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) sektörü, inovasyon ve teknolojinin asıl yaygınlaştırıcısı olmasıyla ekonomik kalkınmada oldukça kritik bir role sahip. Rakamlarla ifade etmek gerekirse; sektörde gerçekleşen her yüzde 1’lik büyüme, kişi başına milli gelirde yüzde 1,8’lik bir artış yaratırken, genişbant penetrasyonunda kaydedilen her yüzde 10’luk artış, dünya GSYH’sına yüzde 1,4’e varan bir katkı sağlıyor.
Doany, “BİT’in sağladığı imkânlar ve yarattığı etkiler günümüzde hayatı iyileştirme, değer yaratabilme ve ekonomik olduğu kadar sosyal kalkınmaya da destek olma gücüne sahip. Bu açıdan bizim için önemli olan öncelikle interneti kullandırmak ve internet erişimini sağlamak” diyor.

TT’nin, internetin toplumun tüm kesimlerince kullanmasını sağlamayı hedefleyen İnternetle Hayat Kolay projesi, daha önce hiç internet kullanmamış yaklaşık 30 bin kişinin internet okur-yazarlığı eğitimleriyle şimdiden dijital dünyaya kazandırmış durumda. Doany, “Hangi işi yaparsanız yapın; ister küçük bir küçük köyde ister şehirde, nerede olursanız olun; internet çok önemli bir iletişim yöntemi. Bugün önemli olan bağlantılı durumda olmak ve internetin artık herkesi kapsaması. İnternete sahip olan ve olmayanlar arasındaki dijital uçuruma baktığınızda, asıl önemli olanın internet bağlantınız olması değil, bunu ne kadar kullandığınız olduğunu görüyorsunuz” diyor.
Doany, bu tanımlamayı yaparken konuyu sadece bir teknokrat olarak ele almıyor; CEOpreneur kimliğini de işin içine katıyor. Türk Telekom’da CEO’luk koltuğuna geri dönemden önce, Dünya İş Melekleri Yatırımcı Forumu’nun yayınladığı Angel Investor (Melek Yatırımcı) dergisinin kapağında yer almasını sağlayan vizyonu, burada da temel ekseni oluşturuyor. Doany, CEO ve girişimci (entrepreneur) sözcüklerinin birleşiminden ortaya çıkan CEOpreneur sıfatını taşıyan kişilerin startup’lara finansal destek kadar çok değerli bilgi birikimini de sağlayabileceğini kaydediyordu. Doany’nin bugün internet ile yapılabilecekler konusundaki sözleri, bunun gerisinde kalmıyor. Doany, “İnternet kullanmayı öğrenen insanların kendi ürettikleri el emeği ürünlerini internet üzerinden satmaya başlayarak ev bütçesine katkı sağladıkları ve ek gelir kaynağı yarattıkları düşünüldüğünde, internetin ülke kalkınmasında ne denli pozitif bir etkisi olduğu açıkça görülebilir” diyor.

Bu, CEOpreneur Doany’nin kendi şirketindeki yaklaşımına göre çok daha ılımlı bir yaklaşım. Doany’nin TT’deki tavrı daha çok daha agresif ve ancak girişimcilik hakkındaki yorumu bunun sınırlarını açıklıyor. “Birisinin yatırım yapma gücü olsun ya da olmasın, girişimcilik bir yaşam tarzıdır” diyen Doany, bunu, korkusuzca risk alma isteği ile birlikte; mali disiplin gibi bu risk faaliyetlerinin tümü kapsamında hissedilir bir ödülü garantileyecek dengeleyici bir bilgeliğin eşlik ettiği doymak bilmez bir yaratıcılığın bileşimi olarak tanımlıyor. Doany’nin kendisinin bu modele adanmışlığı, “İş hayatım boyunca çevremde çalışan insanları ve bu tür yeteneklere sahip olanları daha fazla risk almaları için teşvik etmeye çalıştım” diyor. Türk Telekom’un yaklaşık üç ay önce başlattığı ucuz internet seferberliği, bu tür bir girişimciliğin sonucu. TT’nin fiyatını 14,95 liraya çektiği 4 Mbps hız ve 20 GB kapasiteli sabit internet servisi, internet penetrasyonunu artırmayı hedefleyen cesur bir hareket. Doany, “Ucuz internetin daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için altyapımız üzerinden sunduğumuz yeni internet paketini, Toptan Satış kanalı ile de Türkiye’deki tüm internet hizmeti satan şirketlere de ücretsiz olarak açtık. Bu kampanya ile işletmeciler, sadece ek maliyetlerini ve vergileri ücretlendirecekleri minimum tarifelerle seferberliğe destek verebilecekler” diyor. Doany, buradaki agresif hedefini, “Bugün Türkiye’de hane halkı genişbant penetrasyonu yüzde 47 civarlarında ancak bana göre bu oran en az yüzde 70 seviyelerinde olmalı” diye ifade ediyor.
Bu yeni ekosistem anlayışının kökleri de, Doany’nin CEOpreneur vizyonuna dayanıyor. Şirketlerin sürekli daha fazla değişime ihtiyaç duyduğu bir ortamda paradigma değişiminin de zorunlu olduğuna işaret eden Doany, özellikle olgunlaşmış şirketlerde son beş yılda geçerli olan yöntemlerin ömrünün birkaç yıl bile olmadığını kaydediyor. 

Bu yüzden TT, Türkiye’de hane halkı genişbant penetrasyonunu yukarıya çıkarmak için yeni bir fiyat regülasyonu üzerinde çalışırken, diğer yandan yepyeni alanlarda da faaliyete başlamış durumda. Doany, “Türk Telekom, bu konuda elektrik perakendecilik lisansını aldı ve bu lisansı şu anda kendi işleri için kullanıyor. Ancak bizim elektrik perakendeciliği sektöründeki diğer oyuncularla rekabet etmek gibi bir amacımız yok; tam tersi onlarla işbirliği içinde hareket ederek sabit internet satma konusunda kendimize yeni bir kanal oluşturmayı hedefliyoruz. Ülkemizdeki genişbant penetrasyonunu arttırmak için elimizdeki her türlü kanalı kullanmamız ve yeni iş ortakları kurmamız gerektiğini düşünüyorum” diyor ve “Benim en öncelikli hedefim genişbant interneti yaygınlaştırmak ve bunu pek çok alanda yapabileceğimize inanıyorum. Sağlık, eğitim, enerji ve eğlence alanları örnek olarak verilebilir.  Benzer şekilde yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufunu, yerlilikle yapılabilecek öncelikli alanlar olarak görüyorum. Özellikle tüketicinin olduğu noktada üretilebilen güneş enerjisi sistemleriyle de ilgileniyorum” diye ekliyor.

TT bunları yaparken yaşanmakta olan büyük değişimi de kucaklamak durumunda. Yeni teknolojiler sayesinde sadece insanların değil, makinalar, cihazlar, ev gereçleri, otomobiller, mağazaların da iletişim kurduğu bir dünyaya ilerlerken bugünden önemini kanıtlamış olan “bağlantılı durumda olmak” daha da önemli hale gelecek. Günümüzde Türkiye’de 4 milyona yakın makine iletişim halinde iken, 2020’de bunun 8 milyon makinenin internet üzerinden iletişim kurduğu bir duruma gelmesi bekleniyor. Doany, makinelerin yükselişinin çarpıcı rakamlarının büyüsüne kapılmış değil: “Rakamlar çarpıcı ancak bununla birlikte, şu anda başarılı olmuş ürünlere bakarsanız içinde her zaman insana dokunan bir şeyler olduğunu görürsünüz ve biz de bu konuya odaklanıyoruz” şeklinde konuşuyor.

Türk Telekom’un dijital hizmetlerinin önemli ayakları olan Tivibu Ev ve Tivibu Go, TT’nin hem mobil hem de genişbant tekliflerini güçlendiren televizyon ürünleri olarak şirketin medya tarafına verdiği önemi gösteriyor. Münhasır UEFA içeriği, zengin film kütüphanesi ve ülke çapında uydu, IPTV ve OTT platform erişimi sayesinde hâlihazırda 2,1 milyon TV abonesine ulaşan TT, özellikle genişbant ve uydu TV kampanyalarıyla bu hizmetlerden yararlanmayan hanelere odaklanıyor. Doany, “Uydu TV aracılığıyla her haneye girmeyi çok önemsiyorum, çünkü bu şekilde müşteriyle duygusal ve kalıcı bir bağ oluşturabiliyoruz. Sabit genişbant ile giremediğimiz hanelere Uydu TV ile girmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Uydu TV hizmetimiz stratejimizin önemli bir ayağını oluşturuyor” diyor.

TT’nin yeni arayışları çok geniş bir alana yayılan ve ezberin zaten bozulduğu alanlarda yeni ezberler yaratma çabasını içeren hamleleri kapsıyor. Bunların sonuçlarını beklerken, Doany’nin son beş yılda geçerli olan iş modellerinin birkaç yıl olsun ömrünün kalmadığına ilişkin sözlerini akılda tutmakta yarar var.
 
Doğru zamanda Avrupa-Asya bağlantısı
Doany “Doğu ve Batı arasında uzun zamandan beri kıtalararası bir üs konumunda olan Türkiye’nin, bölgenin veri merkezi üssü olma yolunda ilerlediğine inanıyoruz. Bu kapsamda uluslararası faaliyetlerimizi yürütmekte olan iştirakimiz Türk Telekom International aracılığıyla üye olduğumuz SEA-ME-WE-5 denizaltı konsorsiyumu ile Türkiye’yi üç kıtada 17 ülkeyi birbirine bağlayan bir fiber ağa entegre ettik. Bu denizaltı konsorsiyumunda yer alarak, Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında bir telekomünikasyon köprüsü haline gelmesine önemli katkılarda bulunduk” diyor. Çin’in Kuşak ve Yol stratejisi ile global dengelere koydu ağırlık düşünüldüğünde bu proje için daha iyi bir zamanlama olamayacağı görülüyor.
  
İmtiyaz sözleşmeleri ve telekomünikasyonun geleceği
“Türkiye şu anda iletişim sektöründe çok ayrıcalıklı bir konumda. Var olan imtiyaz yapısı nedeniyle hiçbir firma aslında altyapının sahibi değil ama herkes bir şekilde altyapıdan yararlanabiliyor. Bundan 10-15 yıl önce bu durum birçok kişiye göre sorun teşkil ediyordu. Ülkelerin, hakların lisansını vermeleri gerektiğini ve operatörlerin de yatırım yaparak bu altyapıya sahip olmaları gerektiği savunuluyordu.

Örneğin Avrupa modelleriyle Türkiye’deki modeli karşılaştırdığımızda, bizim kullandığımız modelin özel sektörü kamu projelerine dahil ederek, mülkiyetin kamuya geri dönmesini öngören çok iyi bir model olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin uyguladığı kamu-özel sektör ortaklığı yaklaşımının sonucunda hem altyapının sahipliği devlette kalıyor, hem de devlet gelir elde ediyor. Devlet tarafından elde edilen gelir oldukça iyi seviyelerde çünkü Türkiye’de operatörlerden yıllık alınan lisans ücreti ve vergiler, dünyanın diğer ülkelerine kıyasla oldukça yüksek. Dolayısıyla İmtiyaz sözleşmemiz bu anlamda kamu yararı güdüyor. Bununla birlikte sektöre yaptıkları yatırımın karşılığı olarak, yatırımcılar ve hissedarların da kazanç sağlamaları gerektiğini düşünüyorum. 
Türk Telekom bir imtiyaz sözleşmesi altında çalışıyor ve şirketin tüm imkânları altyapı regülasyonları çerçevesinde belirlenen fiyatlarla kullanılabilir durumda. Mesela, D-Smart ve Turkcell halihazırda Türk Telekom altyapısını kullanıyor. Eğer onlar için kendi kablolarını döşemek daha ucuzsa onu yapacaklardır. Benim Bakanlık ve BTK’ya teklifim ise, diğer operatörlerin birbirleriyle istediklerini yapabilmeleri, istedikleri fiyat modellerini belirleyebilmeleri doğrultusunda oldu. Küçük operatörler de bizim port başlıklarımızı kullanmak istediklerinde biz bunu onlara sağlıyoruz. Örneğin Türksat, Türk Telekom fiber gözlerini kullanıyor. Biliyorsunuz, aslında Türk Telekom hiçbir şeye sahip değil. İmtiyaz sözleşmesi bittiği anda altyapının zaten hepsini hükümete teslim edecek. Bu noktadaki en iyi çözüm aslında, herkesin kendi sahip olduğunu işletmesi. Bunun, yatırımlarının karşılığını almak açısından hükümet için de en etkili yöntem olacağını düşünüyorum. Böylelikle operatörler için de istediğini yapabilme özgürlüğü sağlanmış olacak.”