Bu papa bir iş adamı

    0
    452

    Yeni Papa para durumu hakkında konuşmak istiyordu. 2013 yılının yazında, her biri Katolik olan, dünyanın önde gelen yedi finansçısına giden mesaj buydu. Papa 16. Benedict’in sürpriz bir biçimde istifasından hemen hemen beş ay sonra, Papa Francis bu insanları kutsal gücün mabedi olan Vatikan’da topladı. Bu kişilerin kendilerinden talep edilecek görevle ilgili genel hatlarıyla bilgileri vardı: Vatikan’ın skandallarla boğuşan mali durumunu yeniden yapılandırmak. Ve bütün Katolikler gibi onlar da Francis’in hayırseverlik ve toleransı dogmaya tercih eden yeni bir tür papa, “halkın papası” olduğunun farkındaydı. Yine de, ağustosun ilk cumartesi günü papayla toplantı için Vatikan’a geldiklerinde neyle karşılaşacaklarını tam olarak bilmiyorlardı. Papa finansla gerçek anlamda ne kadar ilgiliydi? Ayrıca Vatikan’da işleri değiştirme konusunda ne derece ciddiydi?

    Gelenekteki değişiklikle ilgili en önemli işaret Vatikan’a vardıklarında geldi: Ziyaretçiler, papaların yüzyıllardır yüksek statülü ziyaretçilerini kabul ettikleri Apostol Sarayı’na yönlendirilmediler. Bunun yerine, St. Pietro Meydanı’nın sütunlarının diğer tarafından Vatikan’a girip, 100 metre kadar kıvrıla kıvrıla giden yoldan geçerek, Papa’nın yeni çalışma yeri olan tepedeki Casta Santa Marta’ya vardılar; beş katlı, kalker taştan bir misafir evi olan bu yapı yeni bir otel görüntüsüne sahip. Burada konuklar, birinci kattaki resim, dini süslemeler vs olmayan, sıradan bir toplantı odasına alındılar ve konferans masası etrafındaki sandalyelere yerleştiler. Aralarında, Avrupa’daki varlık yönetimi devi Invesco’nun eski yöneticisi Jean-Baptiste de Franssu, büyük bir Alman sigorta şirketi olan ERGO’nun tepe yöneticisi Jochen Messemer ve Singapur’un eski dışişleri bakanı George Yo gibi isimlerin de bulunduğu grup beklerken sinirli bir şekilde sohbet ediyordu.

    15 dakika sonra, Papa Francis odaya girdi ve doğrudan iş hakkında konuşmaya başladı. Beyaz düz bir cüppe giymiş ve metal düz bir haç takmış olan papa masanın başındaki yerini aldı. Kısa bir girişin ardından stratejik vizyonunun ana hatlarını anlatmaya başladı; toplantıya katılanlardan birinin ifadesiyle, bu yaklaşımı büyük ölçüde “profesyonel bir yönetici”ninkini andırıyordu. Akıcı bir İtalyancayla konuşan ve çevirmenin İngilizceye çevirmesi için sık sık ara veren Papa’nın gruba verdiği mesaj şuydu: Ruhani mesajının inandırıcı olabilmesi için Vatikan’ın mali yapısının da güven verici olması gerekiyordu. Yüz yıllarca gizem ve entrikaların arkasına saklanan mali kayıtları inananlara şeffaf kılmanın zamanı gelmişti. Son yıllarda Vatikan’ı sarsan skandallar dizisini sona erdirmek için katı kurallar ve protokollerin kabul edilmesi gerekiyordu.

    Francis sağlam bir mali yönetimin, en önemli misyonu olarak gördüğü, yoksullara ve kısıtlı olanaklarla yaşayan insanlara yardım işlerinin sütunu olduğunu söyledi. Ancak mütevazı bütçe fazlasından büyük açıklara, oynak ve kestirilemez mali bir yapıya uzanan tabloyla bu misyonu yerine getirmek zordu. Papa’ya göre, Vatikan’ın beceriksiz uygulamaları hayır işlerine sekte vurmuştu ve bu gidişata dur denmesi gerekiyordu. “İdari yapı şiştiğinde sağlıksız olur” dedi. Francis tam olarak kendi kendine yetebilecek daha düz, daha verimli bir Vatikan yönetimi istiyordu. Böylece, hayır işlerine çok daha fazla para ayırabilecekti. Papa gelenlere, “Sizler uzmansınız ve ben de size güveniyorum. Şimdi bu sorunlara çare arıyorum ve bunun da olabildiğince çabuk olmasını istiyorum” diyerek konuşmasını sürdürdü. Bu sözlerin ardından Francis grubun ayrıntılar üzerinde düşünmesi için odadan çıktı.

    Finans uzmanlarından istenen görev gayet netti. Daha çok kısaltması COSEA adıyla bilinen ve papalığa bağlı bir komisyon olan panelin sorumlusu Joseph Zahra “Papa’nın mesajı son derece netti: ‘Yoksullara vermek için bize para kazandırın’” diyor. Malta’nın en büyük bankası olan Bank of Valletta’nın eski yönetim kurulu başkanı Zahra, Francis’le ilgili olarak şunları söylüyor: “Finansta mikro düzeyde bir yönetici değil, ilham veren bir lider.”

    Dünya üzerindeki 1.2 milyar Katoliğin ruhani lideri olarak, Papa Francis (77) kiliseyi canlandırmak ve 1980’lerin ortalarında Papa 2. Jean Paul’ün parlak günlerinin ardından bozulmaya başlayan Vatikan’ın imajını düzeltmek için 18 aylık sürede bile zaten pek çok şey yaptı. Onun yoğun çalışmaları ve şaşırtıcı başarısında daha az takdir gören nokta, Vatikan’ın mali yapısını düzeltmesi ve yıllarca karşı çıkılan modern uygulamaları hayata geçirmesi oldu. ABD Sermaye Piyasaları Kurulu’nun (SEC) Vatikan’daki eşdeğeri olan AIF’in sorumlusu René Brülhart, “Devasa değişiklikler söz konusu” diyor; “Şimdi net bir oyun planı ortaya kondu ve bizler de gerçek anlamda, uluslararası topluluğun bir parçasıyız.”
    Son 15 yıl kilise için bir iniş ve kaos süreci oldu. Son on yıldır gündemden düşmeyen pedofili vakalarından Papa Benedict’in yardımcısının basına sızdırdığı ve Papa’yı Vatikan’daki yolsuzluk ve adam kayırma konularında uyaran mektupların yol açtığı, kısa süre önceki “Vatileaks skandalı”na kadar bir dizi olumsuzluk sonucu imajı art arda darbe aldı. Kilise her zaman Katolikleri birleştirmekten çok bölen konuları gündeme getirdi. Piskoposlar ve kardinaller Katolik değerlerini düşman bir laiklik kültürüne karşı savunma rolünü gittikçe daha fazla benimserken, bu gerileme Vatikan’ın daha savunmacı bir konum almasına yol açtı.

    VATİKAN’IN VARLIKLARI
     
    Vatikan’ın her zaman büyük bir servete sahip olduğu düşünülmüşütür ama eğer burası bir şirket olsaydı geliri Fortune 500’de yer alacak kadar büyük olmayacaktı. Toplam işletme geliri bütçesi 700 milyon dolar civarında. 2013 yılında, 11,5 milyon dolar gibi cüzi bir fazla verdi. Vatikan’ın değerli varlıklarının çoğu -dünyanın en önemli sanat hazinelerinden bazıları- paha biçilmez ve satılık değil. İşte belli başlı varlıklar:

    Yatırım: Hisse, bono ve altından oluşan portföy 920 milyon dolar değerinde.

    Emlak: Çoğu Roma’da olan 2 bin daire dahil, gayri menkuller yaklaşık 1,35 milyar dolar değerinde.

    Vatikan bankası: Defter değeri 972 milyon dolar.

    Sanat koleksiyonu: Milyarlarla ölçülen değerde. Vatikan müzesi yılda 130 milyon dolar gelir sağlıyor. Hazineleri arasında Michelangelo’nun Sistine Şapeli’ndeki freskleri (üstte); Leonardo da Vinci’nin bir tablosu; Caravaggio’nun “Haçtan İndiriliş” adlı eseri; Marie Antoinette’in giyotine giderken yolda yazdığı mektup ve Papa’nın Martin Luther’i aforoz eden fetvası yer alıyor. 

    Francis’in gelmesinden önce, ayinlere katılım hızla erirken, papaz ve rahibe ataması sayısı neredeyse sıfıra düşmüştü. Bu zorluklar mali kaynak bulmaya kadar uzandı. Rahiplere ve piskoposlara mali yönetim konusunda danışmanlık hizmeti sunan bir organizasyon olan Kilise Yönetimi Ulusal Liderlik Yuvarlak Masası’nın direktörü Kerry Robinson, “Kilise para toplamada yıllarca düşük bir performans sergiledi ve pedofili skandalları da bunda önemli bir rol oynadı” diyor.

    Öte yandan, Francis’in iyimser yaklaşımı ve hayırseverliği doktrine tercih etmeye yaptığı vurgu onu hızlı bir şekilde, belki de dünya üzerinde en çok konuşulan ve hayran olunan kişiye dönüştürdü. Eşcinsellikle ilgili “Ben kimim ki yargılayacağım?” şeklindeki ünlü sözü selefi Benedict’in eşcinsellere yönelik sert tavrından çok farklıydı. Francis ilk modern papa olarak tanımlanabilir. Twitter hesabı @Pontifex dokuz dilde 4.3 milyon takipçiye sahip. Mesajı ise evrensel bir çekicilik içeriyor: Kilisenin ve inananlarının asıl ve en önemli görevi, ihtiyacı olana yardım etmektir.
    Her ne kadar nihai bir yargıya varmak için çok erken olsa da, “Francis etkisi”nin kilisenin servetinde bir değişiklik yaptığı görülüyor. Örneğin, İtalya’da ayinlere katılım artıyor. Francis’in tarikatı olan Cizvitler papazlık başvurularının arttığını görüyorlar. Ayrıca tüm dünyada piskoposlara yapılan bağışlarda da artış var.

    Ancak şimdiye kadar Vatikan dışında olanların Papa’nın elit yönetim becerilerini gerektiği gibi takdir ettikleri söylenemez. Papa tıpkı önemli bir CEO gibi stratejik bir vizyon oluşturma ve daha sonra buna işlerlik kazandırmak için doğru insanları seçme ve motive etme becerisine sahip. Nitekim, Vatikan’ın mali yapısını hızla iyileştirmesi, iş dünyasının tarihindeki en sıra dışı ve en öğretici vaka çalışmalarından biri olarak görülmeli.

    Francis reform yapması için seçildi
    28 Şubat 2013’te, altı yüzyıl sonra istifa eden ilk Papa olan Benedict’in ardından, halefi seçmek üzere toplanan 115 kardinal bir sonraki papanın özelliklerini tartışmak üzere sekiz gün boyunca toplantı düzenledi. Benedict iyi bir teologdu ama yönetim becerisi yoktu. Vatikan’daki yetkililerin İtalya’daki yakınlarına verilen aşırı pahalı, verimsiz ihaleler ve İtalyan hükümetinin Vatikan bankasının şeffaf olmayan politikasına yönelik eleştirileri kardinalleri fena halde öfkelendirmişti. Bu nedenle de bir sonraki papanın, değişime direnen bürokrasiye profesyonel bir yönetim getirecek liderlik özelliklerine sahip birisi olması gerektiği yönünde bir eğilim vardı.
    Vatikan’ın yapısını sızdırmaz bir “kraliyet” olarak tanımlayan Arjantin doğumlu, Buenos Aires başpiskoposu olan Kardinal Jorge Mario Bergoglio iyi bir seçim gözüküyordu. “Saint Francis of Assisi” yani yoksulların koruyucusu aziz olarak adlandırılan Papa Francis bir planla geldi. Temel fikir ise devrimciydi: Para konuları ruhban sınıfının uzmanlığında değildir. Böylece kardinal ve piskoposlardan oluşan eski ekibin yerine strateji geliştiren, mevzuatla ilgili düzenlemelerde yol gösteren ve günlük faaliyetleri yöneten uzmanları görevlendirmeye başladı.

    Nitekim Francis iş dünyasının en önemli markalarından bazılarını getirdi. KPMG Vatikan’ın daha önceki karmakarışık muhasebe defterleri yerine tek ve uluslararası düzeyde kabul görmüş muhasebe standartlarını uyguluyor. EY (eski Ernst & Young) Vatikan’ın mağazaları, altyapı hizmetleri ve diğer belediye hizmetlerini inceliyor. Deloitte & Touche Vatikan’ın bankasında hesapları denetliyor. Spencer Stuart da dünyanın çeşitli yerlerinden üst düzey yönetim yeteneklerini işe almakla ilgileniyor. McKinsey’nin danışmanlığında medya operasyonlarının yeniden yapılanmasıyla ilgilenen ise, BBC’nin eski başkanı ve aynı zamanda son Hong Kong valisi olan Christopher Patten.

    Papa Francis bir kardinali bir göreve atadığında, bu kardinal genellikle dışarıdan birisi olur. Şimdiye kadarki en önemli ataması ise, ister dini ister laik olsun, Sydney başpiskoposluğundan getirttiği Avustralyalı Kardinal George Pell. Pell halen yeni kurulan Ekonomi Bakanlığı’nın başında ve Papa Francis de Pell’e finans üzerinde, şimdiye kadar hiçbir yetkilinin uzaktan sahip olmadığı bir kontrol yetkisi verdi. Kendisi bütün bütçeleri oluşturma ve güçlendirme ve tüm yatırımları yönetmeden sorumlu. Bir ağır siklet boksörünün oğlu olan Pell (73) çok fazla kibarlıktan anlamayan ve maliyetleri azaltma gerektiğinde çok kaba ve keskin davranan birisi.

    Papa Francis’in parayla ilgili karmaşık düşünceleri
    Papa Francis parayla ilgili karmaşık ancak pragmatik bir görüşe sahip. “Para pek çok şeyi yapmak, insanlığı destekleyecek çalışmaları yürütmek için gerekli” diyor. “Ancak kalbiniz paraya bağlıysa, para sizi yok eder.” Zaten mütevazı yaşamı da bu sözlerini doğruluyor. Girişe tepeden bakan Casa Santa Marta’nın ikinci katında, tek yatak odası olan bir süitte kalıyor. (Eski papa Benedict Mater Ecclesiae adlı manastırdan bozma bir ikametgahta kalıyor ve ara ara Francis’e söyleşileriyle ilgili geri beslemeler içeren notlar gönderiyor.) Ziyaretçiler papanın ışıklarının sabah 4.30’da yandığını söylüyorlar. Sıklıkla, Santa Maria yemek odasında, tepsi elinde büfe önünde beklerken görülüyor; buradaki menü de çok zengin sayılmaz; hem öğle hem de akşam yemeğinde iki çeşit bulunuyor ve bunlar da “pasta con pomodoro” ve “polo arrosto” gibi İtalyan spesiyalitelerinden oluşuyor. Tatile çıkmıyor; bunun gerekçesi de, yoksullar tatile gidemiyorken kendisinin de gitmemesi gerektiği yönündeki düşüncesi.

    Papa bilançolar ya da nakit akışından söz etmiyor. Rakamları uzmanlara bırakıyor. Onun güçlü olduğu yönü liderliği. Herhangi bir üst yönetici gibi bir kurumun kültürünün tepede oluşturulduğunu biliyor. Ve her zaman da iyi hazırlanmış durumda. Francis’in The Great Reformer adlı yakında piyasaya çıkacak olan biyografisinin yazarı Austen Ivereigh , “Her konuda beş ya da altı haber kaynağı vardır” diyor. “Bu nedenle de onu kandırmak imkansızdır.” Bütün reform girişimlerinde hem Vatikan’daki yetkililerin hem de laik danışmanların fikirlerini alan Papa, talimatlarının yerine mi getirildiğini yoksa eskiler tarafından bloke mi edildiğini hemen anlayabiliyor. Eski ekol direktörlerden herhangi bir direnç gördüğünde ise hemen değişikliğe gidiyor; nitekim mali düzenleyici kurum olan AIF’in tamamını değiştirmekte gecikmemişti.
    Kurallarından biri de kiliseyle iş yapan büyük bağışçıların ve şirketlerin özel bir muamele görmemesi. Kendisi Buenos Aires’teki görevine seçilmeden önce, başpiskopos Arjantin bankalarının en büyük hissedarıydı ve bankalar da bu ruhani yatırımcılarına düzenli olarak uygun şartlarda kredi veriyordu. Francis ise kardinal olduğunda bu tür bir iç içe geçmiş çıkar ilişkisini reddetti ve başpiskoposun bankadaki varlıklarını sattı. Aynı zamanda, kardinallerin belli başlı görevleri arasında görülen, bağış toplama yemeklerine katılmayı reddetti. Zenginlerle yemeğe oturmayı reddetme ilkesini papalık makamına seçildiğinde de bozmadı. Vatikan’da, papa adına zenginlerden bağış toplayan Dışişleri Bakanlığı’nın büyük miktarda bağışta bulunanlara papanın katıldığı özel ayinler ya da toplantılar düzenlemesi adettendir. Ancak Papa Francis bu uygulamaya son verdi.

    Papa Francis çalışanların haklarına da saygı duyan birisi. Ancak bu görüş oldukça nüanslı. Kendisi kapitalizmin aşırılığını reddediyor ve zenginler piyasa ekonomisinden çok hızlı yarar sağlarken sıradan çalışanların sıklıkla yeterince pay alamadıklarına inanıyor. Uygulamalarına karşı çıkan üst düzey idarecileri hemen kovmakta bir sakınca görmezken, sıradan çalışanları işten çıkarmıyor. Bununla birlikte israf ve verimsizliğe tahammülü yok ve Vatikan’ın daha az çalışanla daha iyi işleyebileceğine inanıyor.

    Katolik Kilisesi’nin mali durumu
    Katolik Kilisesi mali açıdan merkezi bir yapıya sahip değil. Parasal açıdan Vatikan genellikle kendi ayakları üzerinde duruyor. Mali yapısının daha az sallantıda ve servetinin de aslında, sunduğu göz kamaştırıcı imaja göre çok daha mütevazı olmasının nedeni bu. Kilise üç bölüme ayrılmış bulunuyor: Vatikan, cemaatler ve diyakozlar. Her birinin mali kaynağı kendisine ait. Nitekim, Vatikan denetimindeki iki bölümün varlıkları için resmi bir talepte bulunma ya da bu varlıklara erişim hakkına sahip değil. 296 cemaatin üyeleri rahip, rahibe ve eğitimde uzmanlaşmış peder (Cizvitler), misyonerlik çalışmasını yürütenler (İsa’nın Kutsal Kalbinin Misyoner Kızkardeşleri) ve yoksullara yardım edenlerden (Fransiskanlar) oluşuyor. Cemaatlerin içindeki bölgesel birimler kendi mali kaynaklarını kontrol ediyorlar.

    Diyakozlar, Katolik Kilisesi’nin “Sokaktaki İnsan”la yüz yüze olduğu yerlerde bulunuyorlar. Her birinin başında bir piskopos ya da başpiskopos bulunan 2 bin 800’ü aşkın diyakozluk Katoliklerin ayinlere katıldıkları, evlendikleri ve çocuklarını 95 bin ilkokula gönderdikleri Lagos’tan Manila’ya, Detroit’e geniş bir ağı yönetiyor. Her diyakozluk, metropolit piskoposları dahil, kendi yatırımı ve bütçesi olan ayrı bir kurum niteliğinde. Bunlar her yıl Vatikan’a önemli miktarda para yolluyor ancak bunun büyük bir bölümü ya misyonerlik çalışmasına ya da papanın yardımlarına ayrılıyor. Vatikan’ın faaliyetlerini desteklemek için gönderilen fonlar önemli ancak toplam gelirin yaklaşık yüzde 4,5’ine denk düşüyor.

    Kilise, Vatikan’ın faaliyetlerine mütevazı miktarda katkıda bulunabildiğinden, burasının kendi çabalarıyla önemli miktarda kaynak yaratması ve bu geliri de inançlı insanlardan sağlanan düzenli bir para akışıyla desteklemesi gerekiyor. Vatikan’ın iki işlevi var. Birincisi, kendi yasaları, mahkemeleri, dükkanları, jandarmadan oluşan güvenliği ve 110 İsviçreli muhafızdan oluşan tören kıtasıyla tamamen özerk, bağımsız bir devlet konumunda. Roma’nın merkezinde, kalın taşlarla örülü duvarların gerisinde yer alan Vatikan dünyanın en küçük devleti. Yalnızca yaklaşık 5 km2’lik bir alanı -Manhattan’daki Central Park’ın sekizde biri-kaplıyor ve nüfusu da 837 kişiden ibaret. Vatikan’ın bir yasama organı yok; dünyanın son mutlak hükümdarı olan papa tek taraflı olarak yeni yasalar gündeme getirebilir, departmanlar oluşturabilir ya da lağvedebilir ve istediği gibi işe alabilir veya işten çıkarabilir. Vatikan’ın masraflar çıkarıldığında elinde kalan parasını papa kimseye hesap vermeden kullanabilir.

    Vatikan’ın ikinci ve asıl işlevi kilisenin hiyerarşisi rolüdür. Papa, kiliseye tavsiye ve yardımda bulunan, büyük bir yetkiye sahip bürokratik kurum curia’nın (Vatikan idare heyeti) başkanıdır. Curia’nın en güçlü organları, ABD hükümetinin kabine departmanlarına benzeyen, her birinin başında kardinalin yer aldığı, dokuz senatodan oluşur. Örneğin, bu senatolardan biri dünyada sayıları hemen hemen 3 bini bulan piskoposları atar. Bir diğeri ise azizlik unvanı verilecek isimleri tespit etmek üzere çalışmalar yürütür.
    Finansta ise Vatikan hemen hemen bağımsız sayılabilecek iki birim yönetiyor; bu birimlerden biri, ülke yönetimi işlevini üstlenirken, diğeri ise papayı destekleyen gittikçe büyüyen bir ekip olarak hizmet sunuyor. Kent devleti Vatikan’ın ticari hizmetlerini yönetiyor. Orta ölçekli bir belediye yönetimini andırıyor. Kent devletinin mükemmel gelir kaynakları var. Aralarında Michelangelo’nun Sistine Şapeli’nin de bulunduğu Vatikan’daki tarihi yerlerden yılda yaklaşık 130 milyon dolarlık bir gelir elde ediyor ve bu miktar da gittikçe artıyor. Ayrıca her yıl turistler hediyelik satan dükkanlarından yaklaşık 2,2 milyon euro değerinde bozuk para alıyorlar.

    Geçen yıl Vatikan devleti yaklaşık 332 milyon dolar harcadı ve 377 milyon dolar gelir elde etti; böylece 45 milyon dolarlık bir “kâr” sağlamış oldu. Pek çok yıl bütçesi önemli miktarda fazla veriyor. Ancak bu para genellikle Vatikan’ın zor durumdaki faaliyetlerini finanse etmeye yetmiyor. Vatikan kent yönetimi bu fazla nakdi genellikle kaynak sıkıntısı çeken emeklilik fonlarına aktarıyor ve müzeleri büyütmek, binaları restore etmek için de rezervini artırmak zorunda.

    Sorun, resmi adı Holy See olan curia’dan kaynaklanıyor. Holy See çok fazla para harcayan ama hemen hemen hiçbir gelir üretmeyen pek çok bölümden oluşuyor. Papa’nın okumalarını, ayinlerini ve aynı zamanda Vatikan’ın haberlerini yayınlayan Vatikan Radyosu 330 çalışana sahip ve yılda 37 milyon dolar harcıyor. Bunun karşılığında reklamlardan elde ettiği gelir 1 milyon doların altında. Bütçe açığı o kadar büyük ki, kent devleti halen açığın büyük bir bölümünü karşılıyor. 113 ülkede Apostolik elçilikler olarak da tanımlanan büyükelçilikleri işletmek 30 milyon doların üzerinde bir paraya mal oluyor.

    Holy See’nin bütçesinin yaklaşık üçte ikisi 2 bin 886 çalışanın maaşlarının, ek ücretlerinin ve emeklilik primlerinin ödenmesine gidiyor. (Kent devleti de dahil edildiğinde, Vatikan’ın 4 bin 822 kişilik bir işgücü var.) Vatikan görece düşük ücret ödüyor ama sağlık ve emeklilik gibi konularda cömert davranıyor. Konseylerdeki ve senatolardaki kardinaller ve piskoposlar yılda 46 bin dolar gibi oldukça düşük sayılabilecek bir gelire sahipler ancak ikametgahları için ciddi yardımlar alıyorlar. Rahip ve rahibeler dahil ruhban kesim de piyasanın altında ücret alıyor ancak ilave olanakları var. Alt ve orta kademe çalışanların ortalama ücreti yılda yaklaşık 28 bin dolar. Bu da benzer özel sektör işlerinde çalışan İtalyan işçilerin ortalama yıllık 37 bin 800 dolar kazancından yaklaşık yüzde 25 daha az. Ancak unutmayın ki, Vatikan çalışanları gelir vergisi ödemiyor. Halen Vatikan’daki çalışanların yaklaşık dörtte üçü dini kesimden değil; bu da 25 yıl önceki rakamın yarısından da az. Vatikan’daki din adamı olmayan çalışanlar ömür boyu iş garantisine sahip ve hemen hemen hiç kimse de emeklilikten önce işini bırakmıyor.

    2013 yılında, Holy See 315 milyon dolar tutarında gelir ve 348 milyon dolar tutarında masraf açıkladı; bu da 33 milyon dolarlık bir açık anlamına geliyor. 2007 yılından beri açık toplamda 56 milyon dolara ulaştı. Bu rakamlar aslında Holy See’nin mali sorunlarının boyutunun çok küçük bir bölümü. Halihazırdaki harcama rakamı gittikçe sıkıştıran bir ihtiyaçtan dolayı çok sert bir biçimde artacak; bu ihtiyaç da büyük emeklilik fonlarıyla ilgili bir durum. Aslında bu sorun hemen hemen her Batılı ekonominin baş ağrısı. Vatikan 1960’lı yılların başlarında cömert bir emeklilik planı gündeme getirdiyse de, ancak 30 yıl sonra bir emeklilik fonuna sahip olabildi.

    Papa’nın hem harcamalar hem de emeklilik fonlarıyla ilgili stratejisi hem yıpranmayı göz önüne alarak Vatikan’daki iş gücünü azaltma hem de ek ödemeleri sürdürebilmek için daha fazla para bulmaya odaklanıyor. Şubat 2014’te, Papa işe alımları dondururken, oldukça cömert fazla mesai ödemelerini de resmen durdurdu. Bunda amaç, işten ayrılanların yerine yeni personel almadan, mevcut çalışanları aşırı kadrosu olan birimlerden finans yönetimi gibi büyüme potansiyeli taşıyan yerlere kaydırmak.

    Vatikan’ın emeklilik planı, emekli olanlara 40 yıllık bir hizmet süresinin ardından son maaşlarının yüzde 80’ini ödemeyi taahhüt ediyor ve daha önce de not edildiği gibi, az sayıda çalışan emekli olmadan önce işten ayrılıyor. Bu oran, İtalya’da ödenen emeklilik ücretlerine göre ortalama yüzde 72 daha yüksek. Ancak Papa Francis İtalya’dakilerden daha iyi emeklilik ücretleri ödeme konusunda kararlı. İşte bu noktada asıl zorluk da, emeklilik fonundaki devasa açığı kapatmak. Vatikan bin 750 kadar emekliye -ayrıca sabit getirisi olan emeklilik planlarına yıllardır ödeme yapan mevcut çalışanlara- gelecek yıllar için yüksek emeklilik maaşları vaat ediyor. Ancak daha şimdiden bu gelecekteki ödemeler mevcut fonun sağlayabileceği muhtemel geliri kat be kat aşmış durumda.

    Vatikan’dan birisine göre, emeklilik fonunda “birkaç yüz milyon dolarlık” bir açık var. Vatikan yıllardır fona çok az katkıda bulunuyor ve çalışanların maaşlarından da yalnızca yüzde 6’lık bir kesinti yapılıyor. Kardinal Pell emeklilik fonlarının şimdilik ödeme sıkıntısı taşımadığını ancak gelecekte sıkıntı çekmemek için emeklilik rezervlerinin doldurulması gerektiğini söylüyor. Vatikan yatırım getirileriyle gelecekteki emeklilik ücretlerini ödeyebilmek için gelecek on yılda, yıllık 30 milyon – 40 milyon dolar ya da daha fazla katkıda bulunmak zorunda.

    Holy See’nin karşı karşıya olduğu diğer büyük bir sorun ise, yatırımlardan elde edilen gelirlerin tahmin edilemez olduğu ve getirilerin de olması gereken düzeyden daha düşük kalması. Holy See güvenilir bir kazanç kaynağına sahip; bu kaynak da Vatikan bankası ya da IOR. IOR (Dini işler Enstitüsü; Institute for Religious Works) düzenli olarak yaklaşık 70 milyon dolar işletme geliri sağlıyor. Belki de, Vatikan’ın maliyesinin en şaşırtıcı özelliği hisse, bono ve emlaktan oluşan portföyünün son derece mütevazı ölçüsü. Vatikan’ın yatırımlarının tohumu, İtalyan hükümetinin 1929 yılında verdiği 92 milyon dolarla atıldı; bu miktar, İtalyan hükümetinin 60 yıl önce İtalya’nın orta bölgesinde yer alan Papalığa ait topraklara el koyması karşılığında ödediği paraydı.

    Halen Vatikan hisse, bono ve altın olarak 920 milyon dolar tutarında bir varlığa sahip. ABD Merkez Bankası’ndaki altın rezervi şu anda tam tamına 50 milyon dolar. Vatikan, çoğunluğu para piyasalarında ve kısa vadeli devlet tahvili halinde olan varlıklarından genel olarak 15 milyon dolar ile 25 milyon dolar arasında değişen bir kazanç elde ediyor. Ayrıca, defter değeri yaklaşık 1,35 milyar dolar olan devasa emlak varlıklarından da düşük bir gelir sağlıyor. Belli başlı gayrimenkulleri 2 bin kadar daireden oluşuyor; bunların çoğu Roma’da, Vatikan’ı çevreleyen tarihi semtler ve civardaki bohem şik Trastevere dahil mükemmel lokasyonlarda yer alıyor.

    Ancak bu evlerin çoğu düşük kiralar ödeyen piskoposlara, rahiplere ve dini kesimden olmayan çalışanlara kiralanmış. Örneğin, saygın bir kardinal ve ruhban sınıfından bir başkası lüks Via Carducci’de yer alan 20 dairelik binaya sembolik bir kira ödüyor. Burası serbest piyasada olsa yılda 1 milyon doların üzerinde bir getiri sağlar. Son birkaç yılda, emlak portföyü yılda ortalama 33 milyon dolar getiri sağladı.
    Dünyadaki Katolik vakıfların Vatikan’ın bütçesine yaptığı katkı, halen Vatikan’ın emlak ve menkul kıymetler yatırımlarının sağladığından çok daha fazla. Bu katkılar Vatikan’ın mali yapısı için kritik önemde. Geçen yıl Fortune’un tahminlerine göre, vakıflar Holy See’ye 85 milyon doların üzerinde bir bağışta bulundu. Bu gelir, çoğunluğu görece düşük miktarlar vaat eden düzinelerce hayır kuruluşundan geliyor. Örneğin, önde gelen Katolik iş yöneticilerinden oluşan bir grup olan Legatus organizasyonu yıllık aidatının yüzde 10’unu papaya bağışlıyor; bu da yılda 500 bin dolar demek.

    Vatikan’a düzenli gelir sağlaması beklenen 2 kurum
    Vatikan’ı düzenli bir kâr sağlayan yapıya dönüştürmek için yeni yönetim kazançta çarpıcı bir büyüme sağlama potansiyeline sahip olan iki kuruma güveniyor: Müzeler ve Vatikan bankası. Vatikan’ın Maltalı danışmanı Zahra, “Bunlar gelecek için iki önemli gelir kaynağı” diyor.

    Müzeler Vatikan’ın gerçek bir işyeri gibi faaliyet gösteren tek kolu. Bu yıl müzenin 5,5 milyon ziyaretçi ağırlaması bekleniyor; bu da 30 yıl öncekinin üç katı. Halen Louvre ve British Museum’un arkasında dünyanın beşinci en çok ziyaret edilen müzesi. Bu yıl ziyaretçi sayısı 2013 yılına göre 1 milyon arttı; bu artışın başlıca nedeni de Francis etkisiydi. Vatikan müzesi, Rafael’in fresklerinden da Vinci’nin yapıtı “Saint Jerome in the Wilderness”a ve en büyüleyici çekim merkezi olan Sistine Şapeli’ne kadar dünyanın önde gelen koleksiyonlarından birini barındırıyor. Kardinal Pell ve reformcular Vatikan’ın ilave kazanç için gizli hazinelerinden yararlanmasını istiyorlar. Amaç müze gelirlerini yıllık 130 milyon doların üzerine çıkarmak için reklam kampanyaları ve yeni sergilerden yararlanmak.

    Vatikan bankası aynı zamanda potansiyel bir büyüme franchise’ı. IOR kutsal birikimler ve krediyle ilgileniyor. IOR’un amacı basit ve temel. Zengin diyakozlar, dini cemaatler ve Katolik hayır kurumları her yıl gelişmekte olan ülkeler için devasa miktarlarda paralar topluyor. Bu para genellikle nakit olarak geliyor. Vatikan bankası kilise ve okul inşa etmek, hastaneleri işletmek, rahiplere ve rahibelere ödemede bulunmak için gelişmekte olan ülkelerin her yerine fon transferinde bulunuyor. Aynı zamanda Vatikan çalışanları için de günlük işlemlerin yapılacağı banka konumunda. Papa 5. Nicholas’ın inşa ettiği Ortaçağ’a ait Gotik bir hapishanede yer alan bankanın personeli sekiz veznedardan ibaret ve tek şubeli. Tümü Vatikan kentinde yer alan ATM’leri Latince talimatlar içeriyor. Bankanın esas faaliyeti oldukça kârlı. IOR geçen yıl 3,1 milyar dolarlık mevduata yaklaşık yüzde 1 faiz ödedi ve yüzde 3,3’ün üzerinde faizli devlet tahvillerine para yatırdı. Bu model 70 milyon doların üzerinde “hızlı bir gelir” sağladı.

    Ancak Vatikan bankası basit bir işe sahip olmasına rağmen geçmişte skandallardan payını aldı. Belki de Papa Francis döneminde en kararlı dönüşüm IOR’un neredeyse bir enkazdan gerektiği gibi, yararlı bir kuruma dönüştürülmesi oldu. IOR halen Vatikan’ın mali büyüme planlarının merkezinde yer alıyor.
    Vatikan bankasının kısa süre önceki sorunları 2009 yılında başladı. AB dışında “offshore banka” olarak, IOR’un para aklamayla mücadelede herhangi bir yasası ya da protokolü yoktu. Vatikan çoktandır euro kullanıyordu ancak önemli bir gelir kaynağı olan koleksiyon amaçlı kendi euro bozuk paralarını satamıyordu. Bunun üzerine aynı yıl, Vatikan AB’yle bu özel bozuk paralarını hediyelik eşya dükkanlarında satmasını sağlayacak özel bir para anlaşması imzaladı. Buna karşılık, Vatikan para aklama ve terör finansmanı gibi sorunlarda AB’nin katı kurallarına uymayı taahhüt etti.

    Ancak Vatikan bankasının yönetimi yeni duruma uyum sağlamak için gereken değişiklikleri yapmaya hem hazır değildi hem de isteksizdi. İtalyan yasasına göre, IOR’dan İtalya’daki hesaplarına para aktaran müşterilerinin kimliklerini yetkililere bildirmesi istenmiyordu. Bu sistem de suistimallere açıktı ve nitekim suistimal edildi de. Yetkililer IOR’dan para gönderenlerin kimliğini talep ettiklerinde aldıkları tipik cevap şu oluyordu: “Yasalarımız gereği size cevap veremeyiz.” Bankadaki eski ekip değişime kesinlikle karşıydı. Ancak Bank of Italy (İtalyan Merkez Bankası) IOR’la çalışan muhabir bankalara bağlarını kesmeleri için baskı yapmaya başladı. Mart 2012’de, J.P.Morgan Chase Vatikan bankasıyla ilişkisini kesti. Bundan dokuz ay sonra, Bank of Italy IOR’un uluslararası kara para aklama yasalarına uymadığını deklare etti ve İtalya’daki tüm bankaların IOR hesaplarını kapatmalarını talep etti. 2013 yılının başlarına gelindiğinde, Vatikan Bankası çöküşün kıyısındaydı.

    Francis bu kargaşayı temizlemeleri için kilit önemdeki iki yetkiliyi görevlendirdi. Bu iki yetkiliden biri AIF’in başındaki Brülhart’tı. Daha önce Liechtenstein’da kara para aklamayla mücadelede görev alan İsviçreli bir avukat olan Brülhart Vatikan hiyerarşisinde alışılmışın dışında parlak bir figür. “Vatikan’ın James Bond’u” adı verilen Brülhart (42) mükemmel şekilde taranmış siyah bir sakal ve yine mükemmel bir terzinin elinden çıkmış üç parçalı takım elbise giyiyor. Brülhart’ın gubu AIF hem şüpheli işlemler için IOR’u izlemek hem de Vatikan’ı diğer tüm AB kanunları ve çok uluslu yasal düzenlemelerle uyumlu hale getirmekten sorumlu.

    Brülhart ilk başta güçlü yapı olan Dışişleri Bakanlığı’nın direnişiyle karşılaştı. Bakanlık yabancı bir hükümetle bilgi alışverişine yönelik herhangi bir anlaşmayı veto etme yetkisine sahipti. Bu anlaşmalar Brülhart’ın çabalarında kritik önemdeydi. Geçen aralık ayında, Francis bakanlığın bu yetkisini lağvedip Brülhart’a istediği gibi çalışabilme izni verdi. Daha sonra, haziran ayında, papa AIF’nin yönetim kurulunu topyekun kovdu ve yerine yenilerini atadı.İkinci kilit önemdeki reformcu ise, 2013 yılı başlarındaki en karanlık günlerde Papa Benedict tarafından IOR’un başına atanan ve papa resmi olarak istifa ettiğinde göreve başlayan Ernst von Freyberg’ti. Von Freyberg, bankanın o sıradaki 19 bin hesabını tek tek gözden geçirmek üzere Washington merkezli bir denetleme kuruluşu olan Promontory Financial Group’u görevlendirdi. Bu denetleme sonucunda, Vatikan çevresinden olmayanlara ait, 250 milyon doların üzerinde mevduata sahip 755 hesabı kapattı. Aynı zamanda, son derece kapsamlı iki yıllık rapor yayınladı; böylece IOR’un tarihinde ilk kez mali tablo kamuoyuna açıklanmış oluyordu. Von Freyberg aileye ait nakliyat işine dönmek için temmuz ayında görevinden ayrıldı ancak başarıları tüm dünyada bankacılık çevrelerinde takdir gördü. Kardinal Pell IOR’un nasıl daha fazla gelir üretebileceğiyle ilgili orijinal fikirlere sahip. Ve şunu not etmekte yarar var: Vatikan şimdi kurumsal para yönetimi işinde. Papa’nın kutsamasıyla, Pell bütün Vatikan yatırımlarını yeni kurulan bir birim olan Vatican Asset Management’a (Vatikan Varlık Yönetimi; VAM) aktardı. Başında ise, Francis’in IOR’u yönetmek üzere atadığı eski fon yöneticisi de Franssu bulunuyor. Pell ve de Franssu, özellikle yoksul ülkelerde diyakozların ve dini cemaatlerin profesyonel para yönetimine ihtiyaç duyduklarına ve bundan sonra sepetlerindeki yumurtaları rahatlıkla VAM’a teslim edebileceklerine inanıyorlar. VAM’la ilgili plan, kilisenin ve müşterilerinin değerleriyle örtüşen etik yatırımda uzmanlaşmış bir kurum olarak saygın bir konuma sahip olması. Pell’e göre, “IOR’un geleceği varlık yönetiminde”. Pell, finans uzmanlarından oluşan ekibin sağladığı ilerlemeler hakkında bilgilendirmek üzere Papa’yla iki haftada bir Casa Santa Maria’da bir araya geliyor. Kendisi Papa Francis’i “hangisinin çıkış yolu olduğunu bilen” ve doğru sorular soran “eski tarz bir Cizvit” olarak tanımlıyor. Francis, halkın papası sıfatına uygun hizmet sunabilmek için bir gözünü hep kâr/zarar tabloları üzerinde tutması gerektiğinin bilincinde.