Biyoçip teknolojisi: Artık bilim kurgu değil

0
218

İnsanlara biyoçip enjeksiyonu artık yalnızca olası olmakla kalmayıp aynı zamanda gittikçe daha fazla oranda pratik bir iş uygulamasına dönüşmüş bulunuyor. Böylece anahtarlarınızı hiçbir zaman kaybetmeyecek ya da şifrelerinizi unutmayacaksınız.

VIVIENNE WALT

İSVEÇ’İN GÖTEBORG KENTİNDE dar bir sokakta Barbarella piercing salonu yer alıyor; burası vücutlarını piercing ve dövmeyle süslemek isteyen şehir halkının uğrak yeri; aynı zamanda bölgenin en zarif küpeleri ve burun halkalarına sahip olmasıyla ünlü. Ancak kasım ayının dondurucu soğuk bir akşamında, dükkân çok daha farklı bir beden donanımına yönelik bir uygulamaya ev sahipliği yaptı: Biyoçipler. Yaklaşık 600 bin kişinin yaşadığı liman şehrine karanlık inerken, Jowan Österlund üzerinde bir beyzbol şapkası ve bir tişörtle küçük startup’ı Biohax International için iki yeni müşterisini karşılamaya hazırlanıyor. Sırt çantasından, her biri dışarıdan zar zor görülebilen çok küçük, koyu renkli bir mikroçip içeren streç film kaplı şırıngaları çıkarıyor. Bu albenisi olmayan pakette Österlund’un ödüllü ürünü yer alıyor; bu ürün, bugün için henüz marjinal bir teknolojik saplantı olarak görülen olan ama bir gün devasa bir sanayi olacağına inandığı alana açılan bir pencere. Österlund, “tamamen yeni bir davranış biçimi ve tamamen yeni tip veriler şimdi sahip olduklarımızdan çok daha değerli olacak” diyor. “Bu bir tür aya roket fırlatmak gibi bir şey. Ancak uzun vadede gerçekleşecek olan bu.”

Piercing odalarından birinde tabureye tünemiş olan Österlund iğneyi Claes Radojewski’ye batırıp, geri çekiyor; bu işlem sol elinin baş parmağıyla işaret parmağı arasındaki etli kısma bir kilobaytlık bir mikroçip bırakıyor. Radojewski, kendisini de şaşırtacak bir biçimde çığır açıcı bir biohacker’a dönüştü. Göteborg’ta Ericsson, Volvo ve diğerlerinin ortaklığında, otomotiv endüstrisinin inovasyon merkezi MobilityXLab’te program yöneticisi olan Radojewski, “şimdiye kadar hiç dövme odasında bulunmadım” diyor. “Yakında 30 yaşına basacağım için kız arkadaşım bu bir tür yaş dönüm krizi mi, diye sordu.” Nitekim, Radojewski birkaç yıl önce teknolojiden haberdar olduğundan beri biyoçip istediğini söylüyor. “İsveç’te günlük yaşamımızda yeni teknolojiyi kullanmayı seviyoruz” diyor.

İğneyi vücuda yerleştiren girişimci Österlund yakında milyonlarca insanın vücutlarına çip enjekte edilmesini isteyeceğine ikna olmuş durumda. Buna kanıt olarak da, Avustralya ve Meksika gibi çok uzak ülkelerden Facebook Messenger uygulamasına yağan talepleri gösteriyor. Aynı zamanda “Antarktika haricinde her kıtadaki” meraklı yatırımcıdan e-postalar alıyor.

Ancak hevesli kimselerin ilgisine rağmen Österlund’un ilerlemesi yavaş oldu. Şirketi 2013 yılında kurduysa da, bu işe tam zamanlı odaklanması ancak 2016 yılında gerçekleşebildi ve geliri de asgari düzeyde kaldı. Kendisi şimdilik idare ettiğini, zengin olmadığını söylüyor. Peki acaba kazanacak mı, diye soruyorum. “Evet, tabii ki” diye cevap veriyor. Nitekim 38 yaşındaki Österlund, dış cihazlar üzerinde yaptığımız işlemlerin gittikçe artan oranda, vücudumuzdaki implantlara yöneleceği büyük bir dalganın arifesinde olabilir. MarketsandMarkets Research’ün kasım ayında Hindistan’da yayımlanan raporunda küresel biyoçip pazarının değerinin 2020 yılında yaklaşık 17,75 milyar dolar olacağı tahmininde bulundu. 2018 yılı başlarında ise, Elon Musk, düşünceleri kontrol etmek için beyne elektrot yerleştirecek Neuralink adlı Kaliforniyalı şirkete destek sağladığını duyurdu.

Österlund’un Biohax’ı şimdiden küçük ölçekli ilerlemeler kaydediyor. İsveç’te ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde 4 bini aşkın kişiye “çip” taktı. Her ne kadar pek çok biyoçip projesi kalp ritmi ya da kan şekerinin izlenmesi gibi sağlık amaçlı kullanımlara odaklansa da, Österlund çiplerini şimdiye kadar herhangi bir tıbbi sorunu olmayan kişilere pazarladı. Aplikasyonlar satın almalardan kilit açmaya, güvenlik bariyerlerinden geçmeye kadar bir dizi alanı kapsıyor; kısacası plastik kartlar üzerinde çiplerle yaptığımız her şey biyoçiple gerçekleştiriliyor. Kendisi, “teknoloji vücuda girecek. Bundan eminim” diyor.    

Her şeyden önce, Österlund ve diğer “çipçiler”in, kuşkuları anlaşılabilir olan, mahremiyet savunucularından tıbbi etik taraftarlarına kadar bir dizi kesimi tatmin edici cevaplar verebilmeleri gerekiyor. Çipler her ne kadar pasif ve teorik olarak zararsız olsa da, pek çok insan açısından üzerlerinde daimi olarak bağlanabilir bir cihaz taşımak, gerçekten kendileri olabilecek bir yerde yani bedenlerinde kontrolü kaybetme anlamına gelebiliyor. Aynı şekilde, biyoçip kullanan şirketlerle ilgili en önemsiz raporlar bile öfke yaratabiliyor. İngiltere’deki biyoçip şirketi BioTeq Ltd. kasım ayında yaptığı açıklamada, yaklaşık 150 mikroçipi İngiltere’de insanlara yerleştirdiğini söylediğinde, İngiliz iş kuruluşu BCI “bunu okumanın rahatsızlık yarattığını” belirtmişti. Ülkedeki Trades Union Congress (Sendikalar Kongresi) biyoçiplerin “işverenlere çalışanları daha fazla kontrol etme gücü vereceği” uyarısında bulundu. Yakın zamanda ortaya çıkan sorunlar daha dikkatli bir gözlem gerektiriyor: Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun raporu, çok sayıda ülkedeki hastaların yeni cihazlarla ilgili yasal düzenlemelerin eksikliği sonucu “yeterince test edilmemiş implantlar” (bunların tümü biyoçip değil) nedeniyle yaralandıklarını ortaya koydu

Yine de teknolojinin heyecanlandırdığı insanların bu yeniliği benimsemede hızlı davrandıkları görülüyor. Biohax çipi için Barbarella’ya gelenlerden biri de, 18 aylık oğlunu bebek arabasıyla kapıdan soktuktan sonra oturup sırasını bekleyen 29 yaşındaki yapı mühendisi Annie Kjellson. “Yıllardır bununla ilgili düşünüyorum” diyor.

İNSANI RAHATSIZ EDEN bilim kurgusal tuhaflığına rağmen tek başına kolaylık özelliği sayesinde bile biyoçip kaçınılmayacak bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Omzumda asılı çantamdaki cüzdan, şifrelerini sık sık unuttuğum, spor salonuna üyelik kartım, gazetecilik kartım, müşterisi olduğum iki bankaya ve bir kredi karıt şirketine ait kartlarla dolu. Ayrıca sağlık sigorta kartım, hangi havayollarıyla uçtuğumu gösteren kart, hangi marketlerden alışveriş yaptığımı ve saçımı hangi kuaförde kestirdiğime dair ayrıntılar sunan kartlar da var. Ayrıca anahtar demetini de unutmayalım; binlerce yıldır kapıları, dolapları ve kilitleri açan ve de bir şekilde sadık kaldığımız ilkel araç gereçler… İsveç’ten döndüğüm günün ertesi sabahı tenis oynamaya koştururken, evin anahtarlarını içerde unuttum. Bu da daha karmaşık bir transfer gerektiriyor; taksiyle, kilometrelerce yol kat edip, eşimin cebinde boş boş duran yedek anahtarları almalıyım.

Oysa biohacker’lar için bu modası geçmiş alışkanlıkların hiçbir anlamı yok. Elinde implant Biohax çipi olan ve İsveç hükümetinin büyük veriyi ülkenin bütün kamu hizmetlerine yerleştirilmesini amaçlayan kurumu Hack for Sweden’ın danışman kurulunda yer alan İsrail vatandaşı İsveçli fütürolog Aric Dromi, “sürekli anahtar kaybederdim. Şimdi ise kapıyı elimle açmam mümkün” diyor. İsveç’teyken, Österlund’la beraber deniz kenarında bir şehir olan Helsingborg’tan Biohax’in yer aldığı Göteborg’a giden trene atladığımda zaten bu çalışmaların pratiğe nasıl yansıdığını görmüştüm. Kondüktör kompartımana girdiğinde Österlund biletin biyoçip içine yerleştirildiği elini uzattı. Kondüktör hiç duraksamadan biyoçipi okudu: İsveç’in bütün demiryolu sistemi halen biyoçip uygulamalarına hazır durumda. İsveç’te Nordic Wellness’ın  işlettiği 172 spor salonundan çoğu da yine aynı şekilde biyoçip özelliklerine sahip; spor salonuna üye olanlar ve personel giriş türnikelerini ve kilitli kapıları elleriyle açabiliyor ve egzersiz profillerini monitörlerde takip edebiliyorlar. Elektronik kartlar da tabii ki dünyanın her yerindeki spor salonlarında aynı işlevi üstleniyorlar ancak biyoçipler üyelerin üzerlerinde hiçbir şey taşımadan egzersiz yapmalarına olanak tanıyor.

Göteborg’ta espresso kahvelerimizi içerken Dromi bana milyonlarca insanın eninde sonunda, hatta belki de yakın gelecekte, vücutlarında biyoçipe sahip olacağına inandığını söylüyor; bunun nedeni belki de, en azından şifreyi kaydetmesi ve anahtarları da gereksiz kılması. Ayrıca Dromo bu sistemin eşyalarımızı cüzdan ve çantalarımızda kilit altında tutmaktan çok daha güvenli olduğunu söylüyor. Ancak elektronik bir aletin Paris’teki dairemin kapısını açtığını belirterek bu söylediklerine itiraz ettim. “Öyle mi? Peki şimdi şunu seyret” diyerek devam ediyor. Söz konusu aleti bulup çantamdan çıkardığımda bunu akıllı telefonundaki yakın saha iletişim (near-field communication; NFC) okuyucusunda okutup, daha sonra bin 500 km uzaklıktaki evimin kapı kilitlerini açan veri dizilerini gösteren ekranı tutuyor. “Bunu beş dakikada klonlayabilirim” diyor.

Biyoçipler bazı açılardan çok daha güvenli. Örneğin, Dromi’nin yakınlardaki evine girmek için onu fiziki gücünüzü kullanarak yere yatırmalı, vücudunda biyoçipin nereye yerleştirildiğini sormalı ve elini de kapıya monte edilmiş NFC okuyucusu üzerinde dolaştırmalısınız. Biyoçiplerin kullanılmasını sağlayan NFC okuyucularının sayısı gittikçe artıyor. Dünyanın belli başlı otomobil üreticilerinin yanı sıra Apple ve Samsung gibi teknoloji şirketlerini de kapsayan Car Connectivity Consortium geçen haziran ayında standart bir dijital anahtar sistemi üzerinde uzlaştı; söz konusu sistem sürücülerin akıllı telefon üzerindeki bir uygulamayla araba kapılarını açmalarını ve motoru çalıştırmalarını sağlıyor. Söz konusu anlaşma müşterilerin araba anahtarlarıyla ilgili verileri vücutlarındaki çipe enjekte edebilecekleri konusuna değinmiyor. Ancak bunu yapmak için ekstra bir çaba gerekmiyor ve İsveç’te rastladığım hemen hemen her biohacker çip taktırmanın başlıca gerekçesini anahtarları kaybetme olarak açıkladı. Çip medikal bir camla kaplı ve ince, küçük bir antene, veriyi kapalıyken elektronik bir okuyucuya aktaran entegre bir devreye sahip. Biohax çipleri halen bir kilobaytlık bir belleğe sahip ancak çiplerin daha başka şeyler yapabilme kapasitesi arttıkça bellek kapasitesi de büyüyecek.

Nitekim dünyayı biohacker’ların gözüyle görmeye başladığınızda, şimdiki yaşamda saçma bulduğunuz şeyler her geçen gün artıyor: Doktorun sekreterinin tıbbi kaydınızı dosya dolabından çıkarması, otobüse bindiğinizde sürücünün size kâğıt bir bilet vermesi ya da restoranda bahşiş bırakmak için bozuk para arayışınız vb… buna örnek olarak verilebilir. Oysa tüm bunları ve daha binlercesini bir pirinç tanesi büyüklüğündeki biyoçiple yönetmek mümkün. Biohacker’lar bu biyoçipsiz eylemleri, dikkatimizi dağıtan ve beyinlerimizde örneğin, şiir yazmak veya çocuklarla oynamak gibi daha yararlı aktivitelere ayıracağımız zamandan çalan “sürtünme” anları olarak tanımlıyorlar.   

Biyoçip enjeksiyonu yalnızca bilim kurgu ve filmlerin konusu olmayıp yıllardır gündemde olan bir uygulama. 2004 yılı gibi oldukça eski bir tarihte,  ABD Gıda ve İlaç Dairesi FED Florida, Delray Beach’te Applied Digital Solutions için vücuda yerleştirilebilir bir çipi onayladı; söz konusu implant insanların tıbbi kayıtlarını üst koldaki bir çipte saklayabilmelerini amaçlıyor. Bu cihaz hayat kurtarabilir: Eğer bilinciniz kapalı bir biçimde, hiçbir kimliğiniz olmadan hastaneye götürülürseniz, doktorlar anında kan grubunuzu, tıbbi geçmişinizi ve organ bağış durumunuzu tarayabilecekler. Bununla birlikte, FDA’nın onayının üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen şirket ABD Sermaye Piyasaları Kurulu’na sunduğu raporda, çipleri için pazar bulamadığını ve bundan sonra da asgari düzeyde ya da mütevazı bir satıştan daha fazlasını beklemediğini söyledi. Şirket doktorların mahremiyeti ihlal endişesiyle cihazla ilgili hastalarla konuşmaktan kaçındıkları için başarısız olduğunu belirtti.

Biohacker’lar ise bu eleştirinin bilgisizlikten kaynaklandığını söylüyorlar. Biyoçipler hareketsiz ve pasif oldukları için sürekli olarak bizim nerede olduğumuzu ileten akıllı telefonlara göre mahremiyet açısından ok daha az risk taşıdıklarını kaydediyorlar. Ancak bu tür bir mantık yürütme biyoçiplerin bir tür Orwellyen kontrol sistemine yol açtığına dair korku filmini andıran senaryoların ayyuka çıkmasını engellemedi. Biohacking’le ilgili kurgusal betimlemeler gelecekle ilgili distopyan bir görüşü de teşvik ediyor. Österlund, “”herhangi bir bilim kurgu filmindeki her implant patlayıcı bir cihazın iz sürücüsüdür” diyor. “The Matrix’e ya da Blade Runner’a veya Johnny Mnemonic’e bakın. İmplant her zaman gerçekten tüyler ürpertici bir şeylerle ilintili.”

Ancak bu klişeleri yıkmak için herhalde İsveç’ten daha iyi bir yer pek de yok. Nüfusu New York’takinden biraz fazla olan İsveç’teki mühendisler dünyanın ilk internet üzerinden telefonla konuşma uygulaması olan Skype’yi, en büyük müzik akış platformu olan Spotify’ı ve ilk mobil telefon şirketlerinden bir olan Ericsson’u geliştirdiler. Ayrıca İsveç hemen hemen hiç nakit para kullanmıyor; alışverişlerin yüzde 1’inden daha azında banknotlar ve madeni para kullanılıyor. Österlund, “bu kültürel bir şey” diyor. “İsveç’te benimseme hızı çok daha yüksek ve hükümete olan güven de diğer pek çok ülkede hükümetlere olan güvenden daha fazla. Başkalarının bizden yararlanabileceğinden korkmuyoruz.”

Bazı açılardan biyoçiplemenin şimdiden kabul gördüğü bile söylenebilir. İsveçliler ve başka ülkedekiler kaybolduklarında bulunabilmeleri için evcil hayvanlarına uzun zamandır çip takıyorlar. Aynı şekilde, biyoçip implantın bir başka türü olan kalp pacemaker’ları yıllardır yaygın bir şekilde kullanılıyor. Bununla birlikte, pek çok insan dijital açıdan uygunluğu nedeniyle çip takmayı uygunsuz buluyor. Arizona’da yer alan, ödemelerde uzmanlaşmış global danışmanlık kuruluşu AZ Payments Group’un başkanı Richard Oglesby, “iş açısından bakıldığında, teknolojinin iyiliği için teknoloji gibi bir durumdan söz edilebilir” diyor. “Çip implantı istilacı, gereksiz ve pek de yararlı değil. Aynı görevi kolaylıkla ve gerektiği gibi yerine getirebilecek giyilebilir çözümler var.”

Öte yandan, yine aynı şekilde, biyoçiplemenin henüz geniş ölçekli bir zemine oturamamasının nedeni, takipçilerinin bazılarının kurumsal mühendislik laboratuvarlarından değil de, piercing salonları ve dövme sanatçıları gibi karşıt kültür dünyasından gelmeleriyle açıklanabilir. Örneğin, Biohax’ın Österlund’u ilk şirket Cutting Edge’i vücut piercing işi olarak 2004 yılında kurdu; Cutting Edge’de yaygın piercing uygulamaları dışında sıcak çelikle cilt dağlama ve septum piercing (burna halka takma) gibi uç noktalarda işlemler de yapılıyordu. Nitekim Österlund dahil İsveç’te rastladığım hemen hemen her biohacker’ın vücudunun büyük bir bölümü dövmeyle kaplı. Hatta Österlund bir gece tişörtünü kaldırıp bana karnından boydan boya uzanan bir kadın figürü dövmesini gösterdi (“Geri kalanını da görmelisin” diye kıs kıs güldü.)

Vücut hacker’ları açısından dövme ve piercing’ten implanta uzanmak çok kolay. İsveç’in batı kıyısını yüksek hızlı trenle boydan boya geçerken, “insanlar vücut fonksiyonlarını değiştirebileceğinizi gördüklerinde büyüleniyorlar” diyor. “Bedenimin makinelerle konuşmasını sağlıyorum. Ve de dijital bir dünyada dijital olmak dijital bir dünyada analog olmaktan çok daha iyidir.”

EĞER BİYOÇİPLEME EMEKLEME AŞAMASINDAN uçmaya geçerse, gerçek anlamda bir işe dönüşmeye gerek duyacak. Österlund Biohax için sermaye bulmaya çalışarak elinde geleni yapıyor. Adını vermek istemeyen İsveçli bir yatırımcının aralık ayında Biohax’a “altı rakamlı” bir yatırım yaptığını belirtiyor. Ayrıca bu işi halihazırdaki dövme salonunun sınırları dışında pazarlayabilmesi halinde yüz kadar doktor ve hemşirenin çip implantı için kendisiyle çalışma sözü verdiklerini kaydediyor.

Biohax kasım ayı sonlarında Stockholm merkezli bilgi teknolojisi şirketi olan Verisec’le bir ortaklık anlaşması imzaladı. Bu işbirliğinin amacı Österlund’un biyoçiplerine elektronik bir kimlik platformu sunmak. Böylece Biohax çipleri yalnızca personel kafeteryası gibi sınırlı bölgelerde ya da sürücü ehliyeti ve pasaport gibi belgelerin saklanması amacıyla kullanım amacının dışına çıkarılıp, düzenli elektronik ödemelerde de işlevsel olması sağlanacak. Österlund bu anlaşmayı “büyük zamanların başlangıcı” olarak tanımlıyor.

ABD’de glükoz, kalp atımları ve vücuttaki diğer durumların ölçümünde implantların kullanımı son birkaç yılda çarpıcı bir biçimde arttı; oysa tüm bu cihazlar yakın zamana kadar yalnızca dış monitörler olarak hizmet sunuyordu. New York’ta Jefferies Financial Group’ta medikal teknoloji analisti olan ve biyoçipin büyüme sürecinin keskin olacağına inanan Raj Denhoy, “buna içinizdeki çipte sahip olmanız için kısa bir sıçrayış yetecek” diyor. “Tedavide daha iyi sonuçlar elde edilmesi için klinik verilerinin kullanımı gittikçe fazla, çok daha fazla büyüyecek. O derece ki, biyosensörler tıbbi müdahalelerin daha iyi olmasını sağlayacak; bunun aksi söylenemez” sözleriyle devam ediyor.

Biyoçipler yavaş yavaş ana akım haline geliyor. Wisconsin, River Falls’ta teknoloji şirketi olan Three Square Market ABD’de 673 kişiye çip taktığını belirtiyor; bunlardan 85’i kendi çalışanı. Teknolojiyi ilk kez Biohax çiplerinde test eden CEO Todd Westby, şirketteki çiplemenin amacını “kişisel verilerin kaydı ve aynı zamanda kapı erişimi” olarak açıklıyor. “Bu noktada, hâlâ özelliklerini geliştiriyor ve öğreniyoruz” diyor. Geçen yaz, Tokyo Olimpiyat Komitesi’nde çalışan Japon şirketlerinden temsilciler Olimpiyat oyunlarının sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesi için biyoçipleri nasıl kullanabileceklerini görmek üzere Österlund’u ziyaret ettiler.

Österlund İsveç’te de, kurumsal etkinliklerde elinde bir dizi şırıngayla, çip uygulamasına meraklı kimselere implant için hazır bekleyen bir şov unsuruna dönüştü. Geçen mart ayında, Biohax çiplerini İsveç’in Danimarka’yla sınırında yer alan Malmö’de PricewaterhouseCoopers yetkililerine gösterdi. PwC’nin bölgesel pazarlama sorumlusu olan Mäns Liljenlov hemen anlaşmayı imzaladı ve artık yalnızca elini sallayarak ofisinin kapısını açıp, kapatıyor, öğle yemeğini satın alıyor. Kendisi bu yıl evini yenilemeyi ve kilit yerine çip okuyucuları yerleştirmeyi planladığını da sözlerine ekliyor. Kasım ayı sonlarında Helsingborg’ta müşterilerle yaptığı toplantıda kendisine ulaştığımda, Biohax çipinin müşterilerle önemli bir sohbet konusu olduğunu söyledi. “İnsanlar bana kartvizit soruyorlar” diyor. “Ben de onlara kartvizitim olmadığını ama biyoçipimdeki LinkedIn profilimi tarayabileceklerini söylüyorum.” Elini birisinin akıllı telefonu üzerinde gezdirdiğinde profil ortaya çıkıyor. “İnsanlar bana, ‘Ne? Dalga mı geçiyorsun!’ diyorlar” sözleriyle anlatmasını sürdürüyor. (İnsanlar sevdikleri her şeyi hissedebiliyorlar ama derisinin altına gömülü çipi fark etmeyecekler.)

Diğer kurumsal şirketler de Österlund’u arıyor. Nitekim dünyanın en büyük seyahat şirketi olan Tui Group Ekim 2017’de Österlund’u bölgesel merkezinin yer aldığı Stockholm’e davet etti. Bu kadar çok talep karşısında şaşıran Österlund tüm talepleri yerine getirmek için tam iki kez şirkete gitti; şimdi artık Tui Group’ta çalışan 500 kişiden yaklaşık 100’ü çipli. Tur şirketinde İsveç, Danimarka, Norveç ve Finlandiya’dan sorumlu idari müdür Alex Huber, “sanırım ofiste ilk çiplenen bendim” diyor. Şimdi artık çiplenen personel Stockholm’deki ofislerine girmek, öğle yemeğini satın almak ve ofis yazıcılarında doküman çıktısı alabilmek için ellerini sallıyorlar. Huber, biyoçiplere yönelik direncin kendisini şaşırttığını söylüyor. “Bu zihinsel bariyeri aşmamız gerekiyor” diyor. “Telefonlarımız çok daha fazlasını yapıyor.”

Österlund için şimdiki en büyük sınav ise, kitlesel üretime başlayabilecek daha büyük şirketlerin ayakları altında ezilmeden önce biyoçipte belli bir pazar payı alabilmek. Kendisi İngiltere ve Almanya’daki biyoçip üretimi çalışmalarından haberdar ancak Biohax’ın onlardan “fersah fersah önde” olduğuna inanıyor. Biohax çipleri Hamburg’ta NXP Yarı İletkenleri tarafından üretiliyor ve Çin, Shenzhen’de toparlanıyor. Ancak Österlund bu yıl itibariyle İsveç’te üretmeyi planlıyor. Dromi bu evreyi elektrikli araçların ilk zamanlarına benzetiyor. “Biohax pazarda en büyüğü mü olacak? Kimse bunu bilemez. Kitlesel kabule giden yolu açacaklar mı? Evet.” Dromi, tek bir kararın Biohax’ı büyük bir oyuncuya dönüştürebileceğini söylüyor; örneğin, İsveç ordusu veya Ikea bu çipleri kullanmaya başladığında… “Bu daha birinci günden çok önemli bir gelişme olur.”

Biohax şimdilik sistemlerini test ediyor ve platformun güvenlik ve mahremiyet özelliklerini güçlendiriyor. Österlund, “gelecek hafta hemen 26 ülkeye girip büyük miktarda satışlar yapabiliriz ama bu pek de sorumluca bir davranış olmaz” diyor. “Aklın sınırlarını zorlayacak derecede güçlü ve herkesin mahremiyet ve bütünlüğünü koruyabilecek nitelikte bir platform istiyoruz. En önemlisi, bu alanın Vahşi Batı’ya dönüşmemesi.” Österlund’a otoriter bir hükümetin ya da şirketin insanları kontrol etmek için çip takmaya zorlaması gibi kötü bir senaryo olasılığından söz ediyorum. “Oh, hayır” diye cevap veriyor. “Lütfen, umarım böyle bir şey olmaz.” Böyle bir olasılığı bilim kurgu filmlerine bırakmak daha iyi.   

MAKİNEDEKİ HAYALETLER

Biyoçip uygulaması gerçek yaşamda tuhaf gözükebilir ancak bilim kurgu meraklıları açısından pek de yeni bir haber sayılmaz. İşte son yıllardan bir ufuk turu. ARIC JENKINS

 

  1. ENDER’S GAME (1985)

Yazar Orson Scott Card’ın öngördüğü Dünya’nın geleceğinde (filmin 2013 yılındaki uyarlaması solda yer alıyor) gençlerin Battle School’daki potansiyellerini ölçmek amacıyla enselerine “monitör”ler yerleştirilir; insan türünü beklenen uzaylı istilasıyla mücadele için bu tür bir eğitim gerekmektedir. Söz konusu cihazlar, savaşa hazırlık okulundaki zorlu süreç için gencin zihinsel ve fizyolojik uygunluğunu belirleyecek sinirsel dürtülerini izlemekle yükümlüdür.

 

  1. DEMOLITION MAN (1993)

2010 yılındaki “Büyük Deprem”den yirmi iki yıl sonra San Angeles-Los Angeles, San Diego ve Santa Barbara’nın topyekun yerle bir olmasının ardından üçünün yıkıntılarından doğan metropol-suçlardan arınmış gibi görünmektedir. Peki nasıl? Eldeki implant çiplerin radyo frekansla tanınması şehirde yaşayanların tam olarak nerede bulunduğunu her an izleyebilmektedir. Ayrıca kent halkı alışverişlerde tamamen kredilerden yararlandığı için çipler kâğıt para biriminin de yerini almıştır.

 

  1. JOHNNY MNEMONIC (1995)

Keanu Reeves The Matrix’te yer almadan önce, beynine sibernetik veri deposu bir aygıt yerleştirilmiş “belleği takviyeli ajan”ı oynadı. Beynindeki implant, standart bilgisayar ağları için çok fazla hassas olan gizli bilgileri iletebiliyordu. Ancak bunun bir bedeli vardı: İmplanta yer açmak amacıyla beynindeki çocukluk anıları silinmişti. Ancak Johnny kaybettiği geçmişini geri kazanmak için ameliyatla aygıtı çıkarmaya karar verdiğinde, işler karışıyor.  

  1. BLACK MIRROR: “THE ENTIRE HISTORY OF YOU”

(2011)

İngiliz antolojisinin ilk sezonunun son bölümünde, kulağın arkasına yerleştirilen “taneler” görsel işitsel anıları kaydedebiliyor. Kullanıcılar yaşamlarının herhangi bir anındaki anıları geriye sarıp, oynatabiliyor. Bu belki yararlı gözükebilir ama yine de geçmişle barışmayı ve şimdiki zamanda mutlu yaşamayı tercih eden bir çift için bıktırıcı olabilir (Çifti Toby Kebbell ve Jodie Whittaker oynamıştı).  

 

  1. BLADE RUNNDER 2049

(2017)

Jared Leto’nun kulağının altındaki küçük parlak küreden yansıyan ışık, oynadığı karakter Niander Wallace’ın, Wallace tarafından bilim adamı ya da iş adamı olarak üretilen “replicant”lar (android) kadar robotik olabileceğine işaret ediyor. Ancak Wallace aslında insan ve kör: Cihazın kontrol ettiği uçan drone’lar araçlığıyla görebilmek için çip implantını kullanıyor. Belki mikroçip teknolojisinin en gerçekçi uygulaması değil ama filmdeki kötü adam için çok önemli bir kişisel özellik.

 

  1. UPGRADE

(2018)

2018 yılı SXSW film festivalinin gözdesi olan Upgrade, yapay zeka çipi yerleştirilmiş bir mekanikçinin hikâyesini anlatıyor. Kendisi bir saldırı sonucu paralize olduğundan çip vücudunun kontrolünü geri alabilmesini sağlıyor. Ancak bu çip aynı zamanda süper insan gücü kazandırdığı için bu gücü tahmin ettiğiniz gibi, kendisine saldıranlardan intikamını almak için kullanıyor.