Bilinmeyen yönleriyle Mustafa Koç’un hayatı

0
273

Koç Holding’in kurumsal dergisi Bizden Haberler, son sayısını 21 Ocak tarihinde hayata gözlerini yuman Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’a ayırdı ve Mustafa Koç’un hayatını tüm detaylarıyla anlattı.

Mustafa V. Koç, 1960 yılının 29 Ekim’inde dünyaya geldi. Bayram coşkusu içinde doğan bu çocuk, o dönem ilk torun olarak tüm ailenin de mutluluk kaynağıydı. Baba Rahmi M. Koç yıllar sonra onun doğduğu ilk günü mutlu bir tebessümle şu şekilde anlatıyordu: “Doğduğu ilk günü daha dün gibi hatırlıyorum. Hemşireler kucaklarında Mustafa ile gelerek ‘bir oğlunuz oldu’ dediklerinde, bir baba olarak fevkalade sevinmiştim.”

Rahmi V Koç: ” Hayatı boyunca en karakteristik özelliği olan güler yüzünü, sevecenliğini, sevgi dolu yüreğini ve vicdanını da bu mutlu çocukluk sayesinde kazandı. O da her çocuk gibi evden kaçtı, yaramazlık yaptı. Folklor da oynadı, kayak da yaptı. Ancak en çok futbol oynamayı sevdi. Bir de göklere sevdalıydı… Elinden hiç düşürmediği minyatür uçağının burnu hep göklere bakıyordu. Yüzündeki mutluluğun ise tarifi imkansız…”

1960 yılının 29 Ekim günü tüm Türkiye, Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu yaşarken, Pakize Tarzi Kliniği’nde ve Koç Ailesi’nin konutunda bambaşka bir heyecan ve bekleyiş hâkimdi. Rahmi M. Koç’un ilk çocuğu ve Vehbi Koç’un ilk torunu olan Mustafa V. Koç’un dünyaya gelişi başta babası Rahmi M. Koç ve annesi Çiğdem Simavi olmak üzere tüm aile için büyük bir heyecan ve mutluluk kaynağı olmuştu.

Rahmi M. Koç yıllar sonra o günü yeniden hatırlayarak Mustafa V. Koç’un doğumu hakkında şunları söyleyecekti: “Doğduğu günü çok iyi hatırlıyorum. 29 Ekim 1960 Cumartesi gecesi hemşireler geldi ve ‘bir erkek çocuğunuz oldu’ dediler. Mustafa odaya gelince ana, baba olarak fevkalade sevindik. O zamanlar cinsiyetini önceden bilmek pek mümkün değildi. Dolayısıyla ailenin soyadını taşıyacak bir evladımızın dünyaya gelmesi hepimizi çok mutlu etti.”

Doğumuyla herkesi çok sevindiren bu çocuğun adı ise o doğmadan önce hazırdı… Anne ve baba çoktan kararını vermişti. Bu sarı saçlı, mavi gözlü güzel bebeğin adı Mustafa olacaktı. Annesi Çiğdem Simavi bu ismi tercih etmelerinin sebebini şu şekilde açıklıyordu: “İsmi aklımda hazırdı. Hem babasının tarafında hem de bizim tarafımızda Mustafa olduğu için bu isim herkes tarafından onaylandı.” Baba Rahmi M. Koç ise; Mustafa isminin büyükbabasının ve kendisinin göbek ismi olduğunu hatırlatarak, isabetli bir isim tercihi yaptıklarını söylüyordu.
İlerleyen yaşlarında sıcakkanlı tavrı, birleştirici özelliği ve güler yüzüyle tüm Türkiye’nin gönlünü kazanacak olan Mustafa V. Koç’un bebekliği oldukça zorluydu aslına bakılırsa. Minik Mustafa’nın hiç dinmeyen ağlamaları aileyi endişeye düşürüyordu. Onun doğumundan sonra Ankara’ya dönen aile, Mustafa’nın bir doktora görünmesini uygun buldu

Rahmi M. Koç bu endişesini şu sözlerle anlatıyordu: “Hep boyu kısa olacak diye endişe ederdim ve bu endişemi doktorumuz İhsan Bey’e anlattım. O günü hiç unutmam, ben bunu söyler söylemez İhsan Doğramacı, Mustafa’yı bizim çarşaf koyduğumuz çekmeceye yatırdı ve oradan bir ölçüm yaparak bana; ‘Merak etmeyin, bu çocuk uzun boylu olacak’ dedi. Keza dediği gibi de oldu.”

Mustafa V. Koç’un çocukluğu hepimizin çocukluğu gibi geçti aslına bakılırsa… Futbol oynamak için evden kaçtı, mahalle arasında çift kale maç yaptı, kardeşleriyle kavga etti, yaramazlık yaptı… Yaramaz bir çocuk olduğunu çeşitli vesilelerle babası Rahmi M. Koç da sık sık anlattı. Ancak diğer pek çok babanın aksine yaramaz çocuk sevdiğini söyleyerek Mustafa’nın tüm yaramazlıklarının içten içe hoşuna gittiğini de itiraf ediyordu.

Ömer M. Koç, aralarında 18 ay gibi kısa bir süre olduğu için belli bir yaşa kadar ikiz gibi büyüdüklerini, aynı odada kaldıklarını ve bir örnek giydirildiklerini anlatıyor. Sürekli bir arada oldukları için çok sık da kavga ettiklerinden de bahseden Ömer M. Koç, Mustafa V. Koç ile geçen çocukluk anılarını şöyle aktarıyordu: “Emektar şoförümüz bizi Mecidiyeköy’den alır, Maçka İlkokulu’na götürürdü. Okula giderken ve bilhassa okul dönüşü arabada çok kavga ederdik. Şoförümüz de bizi yatıştırıp sakinleştireceğine ‘Vur gözüne karakolu görmesin, daha hızlı vur’ diyerek ortalığı büsbütün kızıştırırdı.” 

Ali Y. Koç, küçük yaşında iki ağabeyinin zorlu oyunlarına maruz kalırdı. Ali Y. Koç, çocukluğunda yaşadıklarını daha sonra şu şekilde anlatıyordu: “Aramızdaki yaş farkı nedeniyle ben şamar oğlanı gibiydim. Evimizde Çin işkenceleri söz konusuydu. Işıkları kapatıp beni telefon kablolarıyla bağlarlardı ve biri fener tutup diğeri de kaşlarımı çekerdi. Ancak ben yine de onların yanından hiç ayrılmazdım ve hiç de şikayet etmezdim.”
İki oğlunun, küçük oğlu Ali Y. Koç’u ne denli zorladıklarını baba Rahmi M. Koç ve anne Çiğdem Simavi de kabul ediyordu. Rahmi M. Koç, Mustafa ve Ömer’in bir defasında Ali’yi soğuk odaya kapattığını, Çiğdem Simavi ise Ali Y. Koç’un üstünden bisikletle atladıklarını anlatıyordu.

Çiğdem Simavi büyük oğlunun karakteristik özelliklerini anlatırken şunları söylüyordu: 

“Çocukluğunda başımıza gelen bir hadise onun ne denli vicdanlı olduğunu bize göstermişti. Bursa’ya kayağa gittiğimiz bir gün, Mustafa ayakkabıları, kayağı olmadan çıplak ayakla yanımıza gelmişti. Meğer o gün yolda kendisine içli içli bakan bir çocuk görmüş ve dayanamayıp ayakkabısını ve kayağını bu çocuğa verip, kendisi de çıplak ayakla epey bir yol yürüdükten sonra otele varmıştı. Hatta tanıklık eden birkaç yakın tanıdığımız da bu olaydan dolayı çok duygulanmıştı.”

Beşiktaşlı bir babanın çocukları olarak futbolla ilgilenmeye başladıkları ilk yıllar onlar için siyah-beyaz renklerden oluşuyordu. Ancak Rahmi M. Koç’un yanında çalışan Kamer Kaya, Mustafa’yı gizli gizli Fenerbahçe maçlarına götürerek onun Fenerbahçeli olmasına sebep olmuştu.

Mustafa Koç, Koç Ailesi’nin bir üyesi olarak doğmamış olsaydı en büyük isteğinin ne olacağını ise şu sözlerle açıklıyordu: “Çiftlik hayatını tercih eder, sakin, doğayla haşır neşir bir hayat sürerdim.”

İş hayatının bu ilk döneminde merhum Vehbi Koç’un gözleri yine Mustafa V. Koç’un üzerindeydi. Vehbi Koç, İnan Kıraç’a yazdığı mektupta ” Mustafa iyi yetişecekse her şeye küçükten başlayacak, patron ailesine mensup olduğunu unutacak, her başladığı işi iğneden ipliğe kadar tetkik edecek. Muvaffak olması için muntazam işe devam edecek, herkesten evvel gelip gidecek, verdiğiniz talimata harfiyen riayet edecek. Bu şekilde olursa hem kendisi hem aile için çok iyi olur. Size teşekkür ederim. Mustafa tamamıyla sizin emrinizdedir, size emanettir. Muvaffakiyetler dilerim” diyordu.

“İşi işte öğrenmek” deyiminin karşılığını bire bir yaşayarak veren Mustafa V. Koç, Koç Topluluğu’nun büyük bir dönüşümün eşiğinde olduğu bir dönemde, en büyük ihracat şirketlerinden biri olan Ram Dış Ticaret’te satış müdürü olarak işinin başına geçti. Ram’da çalıştığı altı yıl boyunca satıştan sorumlu genel müdür yardımcılığına kadar yükseldi.

1991 yılında verdiği bir röportajda “Şu andaki görevimin başına gelebilmek için ne gerekiyorsa yaptım. Müesseseleşmiş bir topluluk olan Koç Grubu’nda aile fertleri özellikle de üçüncü kuşak üyeleri soyadlarından dolayı özel bir muamele hiç görmediler” demişti. “Bence iş dünyasında başarılı olmanın en büyük sırrı; yapılan hatalardan ders alıp bu hataları tekrar etmemektir” diye de ekliyordu.

Önemli bir ailenin üyesi, genç ve başarılı bir iş adamı olarak çok göz önünde olduğu böylesi bir dönemde hayatının en önemli adımlarından birini atmaya ve İzmir’in en önemli ailelerinden birine mensup olan Caroline Giraud ile evlenmeye karar verdi.

Nişanın ardından Giraud Ailesi, Koç Ailesi’ni akşam yemeğinde evlerinde misafir ederken, bu ziyarette Vehbi Koç, Giraud Ailesi’ne dair daha fazla bilgi edinmek için art arda sorularını yöneltmeyi ihmal etmemişti. Bu tarihten beş ay sonra, 14 Temmuz’da Çırağan Sarayı’nda muhteşem bir düğün töreni gerçekleşti. Caroline Koç, sonrasında bu geceyi şu sözlerle özetleyecekti: “Müthiş bir düğündü. En çok kalabalıktan etkilenmiştim. Çok heyecan vericiydi.”

Gerçekten de etkileyici bir kalabalık vardı o gece. Geceye konuk olan pek çok kişi kalabalık yüzünden gelin ve damadı neredeyse hiç görememişti. Akşam 19.00’da başlayan düğün, sabaha karşı 03.30’a kadar sürdü. Caroline Koç’a hiç takı takılmazken, çift birbirinin ayağına da basmadı.

Bu düğünden beş yıl sonra çift ilk kızları Esra’yı, 2001 yılında da Aylin’i alır kucağına.

2003 yılı ise birçok açıdan bir milattı. O günleri Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç şu sözlerle anlatmıştı: “Sağlığımda çocuklarımın işleri nasıl götüreceğini görmeyi ve onların yanlış yapmamasını önlemeyi zaten planlamıştım. Yönetim Kurulu’ndaki yabancı üyelerin görüşünü sık sık özel olarak alırdım. Bir defasında bana, senden sonra kimin geleceğini düşündün mü, diye sordular. Ben de büyük oğlumun geçmesini arzu ediyorum, diye cevapladım. Sen 19 sene idare ettin, bundan sonra oğlunun gelmesine ne dersin, dediler. O ana kadar hiç düşünmemiştim, tabi memnun olurum, dedim.”

4 Nisan 2003’te Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı olan Mustafa V. Koç, dedesi Vehbi Koç’un halka yakın duruşunu, dürüst çalışma prensiplerini ve memleketine duyduğu sevgiyi; babası Rahmi M. Koç’un ise çok boyutlu ve global düşünce biçimiyle profesyonelliğini örnek aldı.

Rahmi M. Koç, “Birdenbire zamanın su gibi geçtiğine şahit oluyorsunuz. Nihayet bayrağı kendinizden sonrakilere devretme zamanı geliyor” sözleriyle tamamladığı konuşmasının sonunda Mustafa V. Koç’tan kardeşlerine kulak vermesini, Ömer ve Ali Koç’un da ağabeylerine tam destek olmalarını istedi.