Bilecik: İş dünyası dövizle borçlanmak istemiyor

0
53

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, kur riskinin nasıl yönetileceğine ilişkin son 3 yıldır önemli bir farkındalık oluştuğunu, pek çok şirketin, kur riskini yönetmek konusunda eskiye kıyasla çok daha dikkatli davrandığını ve sektörün önde gelen bankalarının da bu anlamda oldukça ihtiyatlı olduğunu belirterek, “İş dünyası da dövizle borçlanmak istemiyor ama gerek maliyet gerekse vade yapısı itibarıyla TL cinsinden borçlanma koşulları oldukça kısıtlı.” dedi.

Bilecik, genç işsizliği ile mücadele için eğitim ile iş gücü piyasası arasındaki bağın güçlendirilmesi ve vasıf uyumunun gözetilmesi gerektiğini ifade etti.

Bilecik, kur riskinin nasıl yönetileceğine ilişkin son 3 yıldır önemli bir farkındalık oluştuğunu aktararak, pek çok şirketin kur riskini yönetmek konusunda eskiye kıyasla çok daha dikkatli davrandığını ve sektörün önde gelen bankalarının da bu anlamda oldukça ihtiyatlı olduğunu söyledi.

Bilecik, bu konuda enflasyonun en kısa zamanda kalıcı olarak hedeflenen yüzde 5’e ve hatta altına indirilmesinin öncelikli talepleri arasında bulunduğunu dile getirerek, “Sonuçta, iş dünyası da dövizle borçlanmak istemiyor ama gerek maliyet gerekse vade yapısı itibarıyla TL cinsinden borçlanma koşulları oldukça kısıtlı. Enflasyonda artış olduğu sürece de bu koşullar giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla enflasyonu düşürmek birincil önlem olmalı.” diye konuştu.

Son zamanlarda döviz cinsinden borçlanmaya bir takım kısıtlamalar getirilmesi veya zorunlu hedge gibi düzenlemelerden bahsedildiğine işaret eden Bilecik, “Bu gibi kısıtlar, yüksek enflasyon ve yüksek borçluluk ortamında finansman maliyetlerini daha da arttırabilir. Özünde ‘iyi niyetli’ bu düzenlemeler, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Bu anlamda, düzenlemelerle getirilen kriterler çok büyük önem taşıyor. Bunların özel sektörle mutlaka istişare içinde tasarlanması gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“2018’de AB ile ilişkiler alanında çalışmalarımıza devam edeceğiz”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Bilecik, en büyük beklentilerinin, istikrar ve öngörülebilirlik olduğunu belirterek, “Başarının sırrı, istikrardır. Güven ise, yatırımcı için büyük işlere girişmenin ilk şartıdır. Yatırımlara sağlayacağınız hiçbir teşvik bunlardan daha büyük etki yapamaz.” dedi.

Politika yapımında, ihale süreçlerinde yaşanan belirsizlikler, ani değişiklikler ve özel sektörle istişare edilmeden acele ile yürürlüğe konan düzenlemelerin yatırım ortamında sonradan telafi edilemeyecek güvensizliklere ve bozulmalara neden olduğunu vurgulayan Bilecik, bunların üzerine hukuksal alandaki sorunlar ve siyasi belirsizlikler eklendiğinde yatırımcının çekimser kaldığını söyledi.

Bilecik, Türkiye’nin yatırımları teşvik edebilmesi için önce olağanlaşması, sonra da güveni artırıcı kurallı ekonomi düzenine tam olarak geçmesi gerektiğini kaydederek, hükümetten temel beklentilerini; “özerk kurumların liyakatli ve bağımsız şekilde işlemesi”, “politika yapımında etki analizlerinin ve istişare süreçlerinin sağlıklı yürütülmesi” ve “ihale kanununun AB standartlarına çekilmesi” olarak sıraladı.

2018’de AB ile ilişkiler alanında çalışmalarına devam edeceklerini ve bu yılın Türkiye-AB ilişkileri açısından zorlu bir yıl olacağını aktaran Bilecik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ana hedefimiz; ikili ilişkilerimizin kurumsal çerçevesinin katılım müzakereleri olarak korunması. Tarım, hizmetler ve kamu alımlarını içeren, karar asimetrilerinin düzelmesini ve anlaşmazlıkların çözümünü kapsayan gümrük birliğinin güncellenmesi konusu bu konuda önemli bir parametre. Tabii ki AB’ye karşı elimizin güçlü olması için demokratik geri gidişin durdurulması, başta olağanlaşma olmak üzere siyasal reformların yapılması, hukukun üstünlüğü perspektifinin tekrar kazanılması gerekiyor. AB hedefinde yürüyen, ekonomisini ve siyasetini bu yönde düzenleyen bir Türkiye’nin bölgesiyle ve komşu ülkeleriyle ekonomik ilişki geliştirmesinin daha kolay olacağı açık.
Özellikle Orta Doğulu komşularımızın hiçbirinin Türkiye’ye olan ilgisi, bizim Orta Doğululaşmamızdan kaynaklanmadı. Onlar açısından, Avrupa standartlarında bir ülkeyle iş yapmanın avantajlarından kaynaklandı. Biz, son yıllardaki dış politikamızda bu gerçeği iyi okuyamadık. Bu alanda yaptığımız hataları düzeltmek isterken, başka hatalar yaptık ve ait olduğumuz transatlantik dünyadan uzaklaştık. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin tamamen düzelmesi ve dış politikamızın Türkiye’nin Batı dünyasının bir parçası olmasına yönelik tarihsel hedefiyle, AB üyesi olmaya yönelik stratejik hedefini bir arada gözeten bir çizgiye oturması için çalışmaya devam edeceğiz. Yurt dışındaki tüm ağımız bu alanda faaliyet göstermeye devam edecek.”

TÜSİAD’ın 2018’deki çalışmaları
Erol Bilecik, Birleşik Krallık’ın Haziran 2016’da AB’den ayrılma kararının, Türkiye açısından çok kritik olduğuna işaret ederek, dünyanın en büyük 5. ekonomisi konumunda olan Birleşik Krallık’ın, Türkiye’nin de en büyük ekonomik ortaklarından biri olduğunu anımsattı.

Kasım 2017’de TÜSİAD bünyesinde bir “Brexit İzleme Grubu” oluşturulduğunu belirten Bilecik, “Bu grubun amacı; Birleşik Krallık ile Türkiye arasındaki ticaretin, olası senaryolar dahilinde nasıl etkilenebileceğini analiz etmek, risklerin bertaraf edilmesine yönelik çözüm önerileri hazırlayabilmek ve TÜSİAD üyelerini Brexit süreci hakkında bilgilendirmek.” bilgisini verdi.

Bilecik, diğer taraftan, Çin’in, 2018 yılında gündemlerinde önemli bir yer tutmaya devam edeceğine değinerek, şunları kaydetti:

“TÜSİAD, Çin hükümetinin 2013’te açıkladığı ‘Kuşak ve Yol Girişimi’ni aktif bir şekilde geliştirmek amacıyla 2016’da Pekin’de kurulan Belt and Road Industrial and Commercial Alliance’ın (BRICA) üyesi ve burada Türkiye’yi temsil eden tek iş dünyası kuruluşudur. BRICA bünyesinde her yıl üst düzey uluslararası zirveler yapılmakta. Bunların ilki, Mısır’da 15 üye ülkeden yaklaşık 500 kişinin katılımıyla Nisan 2017’de gerçekleşti. 2018 yılındaki 2. ayağının ise İstanbul’da yapılmasına karar verildi. Ekim ayı içinde düzenlenmesi planlanıyor. Bu minvalde Kuşak ve Yol Girişimini sektörel olarak da ele alacak zengin bir program hazırlığı içindeyiz.”
2018’in ilk çeyreğinde Körfez bölgesine bir ziyaret gerçekleştirmeyi hedeflediklerine işaret eden Bilecik, bu ziyaretle Körfez bölgesinden Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen fonlara ve şirketlere yol göstermek, bölgede yeni ilişkiler kurmak ve geliştirmek ve Türkiye’de iş yapan Körfez yatırımcılarının yatırım ortamına dair değerlendirmelerini anlamayı amaçladıklarını anlattı.

Bilecik, G20’nin iş dünyası ayağını temsil eden B20 platformunda üyesi oldukları Küresel İş Koalisyonu G20 / B20 Arjantin Dönem Başkanlığı’nda iş dünyasını bire bir ilgilendiren sorunlar üzerinde çalışmaya devam edeceklerini aktararak, 12-13 Şubat’ta Washington’da gerçekleştirilecek Başkanlar Toplantısı’na katılarak küresel ekonomik konuları etraflıca ele alma imkanı bulacaklarını dile getirdi.

“Acil reform alanlarından biri; enerji”
Bilecik, acil reform alanlarından biri olarak enerjiyi gördüklerine dikkati çekerek, “Halihazırda, elektrik ve doğalgaz sektörlerinde somut gelişim alanları üzerine bir çalışmayı sürdürüyoruz. Bu çalışmamızın amacı; Milli Enerji ve Maden Politikası ile tanımlanmış hedefleri de destekleyecek şekilde, arz güvenliğini güçlendiren, daha verimli, rekabetçi ve sürdürülebilir bir yapıya ulaşmak. Enerji sektörünün yapısal reform alanlarını, arz güvenliği, rekabet, ekonomik verimlilik, enerji verimliliği ve gelişen enerji teknolojileri odaklı özetlemek mümkün.” şeklinde konuştu.
Düşük karbonlu kalkınmayı gelecek dönemde reform ajandalarının parçası yapmaları gerektiğini dile getiren Bilecik, “İklim Değişikliğiyle Mücadele Alanında TÜSİAD Tutum Belgesi”nde düşük karbonlu kalkınma konusunda somut reform alanlarını ortaya koyduklarını ve bu yöndeki çalışmalarını detaylandırarak sürdürme kararlılığında olduklarını ifade etti.

Bilecik, hükümetin yatırım ortamını iyileştirmek, ticareti arttırmak ve katma değerli üretimi desteklemek için attığı adımları ilgiyle takip ettiklerini ve bu konularda hükümete destek olduklarını belirterek, reform alanlarının belirlenmesi konusunda şu ana kadar birçok değerli çalışma yapıldığını anlattı.

Bilecik, acil başlanması gereken reform alanlarını şöyle sıraladı:
“Piyasaları denetleyici ve düzenleyici kurum ve kuruluşların bağımsızlığının korunması. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele ve vergi politikalarında saydamlık ve etkinliğin tesisi. Sermaye piyasalarının gelişimi ve alternatif finansman araçları yoluyla reel sektöre kaynak yaratılması. Finansal kapsayıcılığın yaygınlaştırılması amacıyla finansal okur yazarlık ve dijitalleşmeye destek sağlanması. Kamu ihaleleri mevzuatının AB standartlarında rekabetçi, saydam ve verimli olacak şekilde yasalaşması. KOBİ’lerin verimlilik ve finansmana erişimde dijital çağın gereklerine uygun açılımlarına destekler verilmesi. Sanayi stratejisinin, 21. yüzyılda ülkelerin gücünü belirleyecek olan Sanayi 4.0 devrimi ve dijital dönüşümle uyum arz eden somut hedeflerle güncellenmesi.
Gıda enflasyonuna da neden olan artan üretim maliyeti, arz açığı, ürün zincirlerindeki aksaklıklar gibi yapısal sorunların çözülmesi. Enerji sektöründe arz güvenliği, rekabet, ekonomik verimlilik, enerji verimliliği ve gelişen enerji teknolojileri odaklı reformların sürdürülmesi. Türkiye’nin doğa hazinesini koruyacak ve düşük karbon ekonomisine geçişi destekleyecek düzenleme ve destek politikalarının uygulanması. Analitik, özgür ve yaratıcı-yenilikçi düşünme, STEM+A (fen, teknoloji, mühendislik, matematik+sanat) ve İngilizce yetkinliği başta olmak üzere bilgi çağının gerektirdiği becerileri önceliklendiren bir eğitim reformu.”

Başta dijital yetkinlikler olmak üzere yetişkin becerilerinin yaşam boyu öğrenme anlayışıyla geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Bilecik, “İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün OECD ülkeleri ortalamasına çekilmesi, güvenceli esnek çalışma biçimlerinin geliştirilmesi. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim, çalışma ortamı ve yönetime katılım başta olmak üzere hayatın her alanında sağlanmasına yönelik kararlı adımlar atılması. Bu reformların başarısı için toplumsal desteği pekiştirecek ve Türkiye’nin uluslararası saygınlığını, çekim gücünü ve marka değerini yükseltecek bir iletişim stratejisinin oluşturulması ve uygulanması.” diyerek sözlerini tamamladı.