Bali: Büyüme KGF etkisiyle iyi ivmelendi

0
36

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, bankanın 93. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.

Değerlendirmelerinde ‘mevduat’ konusuna da değinen Bali, mevduat faizlerindeki yükselişin KGF kefaletli kredilerin kısa süre içinde ve hızlı artışıyla doğrudan ilişkisi bulunduğunu söyledi.

Kredilerdeki hızlı artışa paralel TL mevduat artışı gerçekleşmediğine işaret eden Adnan Bali, şöyle konuştu: “Normaldir de bu… Çünkü bunlar ayrı ayrı dinamikleri olan şeyler… Tabii bu dönemde döviz tevdiat hesaplarına da bir miktar geçiş oldu. Bunlar, bankaların hem likidite yapılarında farklılaşmaya yol açtı hem de aynı zamanda sektörde TL kredi/TL mevduat oranlarını yüzde 140’lar seviyesine getirdi. Zaten rakamlara baktığımızda da görüyoruz; 2017 Haziran sonu itibarıyla TL krediler 173 milyar artarken, TL mevduat 43 milyar artmış. Yani aralarında 130 milyar TL civarında fark var.

“TL fonlanması için tüm kanallara yüklenildi”
Tabii bu Türk lirasını bir yerden fonlayacaksınız. Bu mevduata yönelmekle olur, para piyasaları ve Merkez Bankası kanalıyla olur ya da yurt dışından elde etmiş olduğunuz veya yurt içindeki yabancı para kaynaklarınızı swap işlemleriyle Türk lirasına dönüştürmek suretiyle olur. Bu süreç içinde doğal olarak bunların hepsine yüklenildi. Mevduat faizlerindeki hadise, bunun bir sonucuydu. Yoksa bankacılık sisteminin faiz üzerinden pazar payı kapma amaçlı bir mevduat yarışı içerisinde olduğu kanaatinde değilim.” Bali, ticari kredilerin yılın ikinci yarısında ilk yarıdaki gibi artmayacağını öngördüklerini ifade etti.

“Yüzergezer TL mevduata aşırı faiz vermedik”
İş Bankası olarak bu dönemde dengeli iki ayrı politika izlediklerini aktaran Bali, bunlardan birinin, yurt içindeki yüzer gezer TL mevduata aşırı faiz vermek yerine, yurt dışı borçlanma imkanları ve yurt içi mevduat kanalı ile elde ettikleri yabancı para fonları swap işlemleriyle Türk lirasına çevirmek olduğunu belirtti.

“KGF kredilerini yeniden yapılandırma olarak değil, amaca uygun sunduk”
Uluslararası piyasalardan kaynak sağlama konusuna da değinen Bali, şunları kaydetti:
“Darbe girişiminden sonra zamanlaması ve maliyetleri anlamında banka ve ülke için son derece değerli yurt dışı ihraçlara imza attık. Ekonomideki normalleşmeye de katkı sağladığını düşündüğümüz bu ihraçlar ve sendikasyon, seküritizasyon gibi diğer borçlanma araçları yoluyla sağladığımız toplam kaynak 15 Temmuz 2016’dan bugüne 6 milyar doları aştı. O süreçteki reyting düşüşünün gerekçelerini teknik bakımdan aceleci bulduğumu ifade etmiştim. Reyting raporlarında borçların yenilenmesine dair olumsuz öngörülerde bulunuluyordu. Ne oldu şimdi o öngörülere?”

Bali, bankanın KGF kefaletli krediler konusunda da önemli bir performans gösterdiğini ifade ederek, “Biz KGF kefaletli olarak 18,5 milyar TL kredi kullandırdık. Bu desteğimiz tüm KOBİ’lere ve KOBİ ölçeği dışında kalan firmalara il/ilçe bazında nakış gibi işlenerek, 2 ay gibi kısa bir sürede sağlandı. Ayrıca en fazla KGF kredisi veren banka olarak, bu kredilerin çok büyük bölümünü yeniden yapılandırma maksatlı değil, yeni kullandırım şeklinde amacına uygun olarak müşterilerimize sunduk” açıklamasında bulundu.

“Kamu öncülüğünde bir büyüme modeli götüremeyiz”
Adnan Bali, Türkiye’nin büyüme performansına ilişkin kamu harcamalarının desteği ve 2016’nın sonlarında makroekonomik tedbirlerde başlayan genişletici önlemler sayesinde ekonomide yeniden hızlı toparlanma gerçekleştiğini, bütün bunlara rağmen 2016 yılında yüzde 2,9 gibi bir büyüme yakalanabildiğini ifade etti.

Alınan tedbirlerle, özellikle KGF kefaletli kredilerin etkisiyle bu yıl büyümenin iyi ivmelendiğini bildiren Bali, öncü göstergelerin bu toparlanmayı teyit ettiğini vurguladı.

Bali, “Avrupa Birliği’nde kriz sırasında ekonominin canlandırılması için toksik varlıkların satın alınması gibi yollara başvurulurken bizde KGF enstrümanının çok iyi bir zamanlamayla ve iyi bir şekilde uygulandığını düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.

Çok kısa süre içinde 185 milyar liralık bir limitin bankalara tahsis edildiğini, bunun yine kısa süre içinde kullandırılmasında bankacılık sisteminin iyi bir sınav verdiğini belirten Bali, şunları kaydetti:

“Biz daima kamunun öncülüğünde bir büyüme modeli götüremeyiz. Şimdi bütün mesele, bu ivmelenmeyi daha kalıcı kılacak ve sadece kamunun öncülüğüne dayanmaksızın da gerçekleştirecek şekilde önlemler almak. Ben bunu şuna benzetiyorum; eskiden araba marş basmadığı zaman itilirdi, bir süre sonra motor çalışır, ondan sonra bırakırdınız. İlk önce siz iterdiniz yani, ondan sonra kendi dinamiğiyle giderdi. Kamu bu anlamda gereğini yaptı, şimdi de ekonominin kendi dinamiğiyle gitmesini sağlayacak özel kesim inisiyatiflerine ihtiyaç var.
Özel kesimin sadece tüketim harcamaları ile değil, yatırım harcamaları ile de büyümeyi desteklemesi gerekir. Burada dış konjonktür de önemli. Dış talepte, özellikle Avrupa ekonomilerindeki toparlanmalara bağlı olarak bir miktar canlanma var. Bu da destekleyici bir unsur.”

“Yüzde 5 büyüme, yüzde 10 reel kredi artışı demek” 
Bali, reel kredi artışıyla büyüme arasında çok ciddi bir ilişki olduğuna işaret ederek, ekonomik büyümenin yüzde 5’in üzerinde seyretmesi için reel kredi artışının yüzde 10 civarında olması gerektiğini kaydetti.
Şu anda yüzde 21’in üzerinde bir kredi artışı olduğu bilgisini veren Bali, “Enflasyonun da yıl sonu itibarıyla yüzde 10’u aşmayacağını dikkate alırsak, kredilerde 10 civarında bir reel büyümenin olabileceğini, bunun da yüzde 5 gibi bir büyümeyi destekleyebileceğini, oraya yakınsatabileceğini öngörüyoruz” değerlendirmesini yaptı.

“Yüzde 9 – 9,5 bandında bir enflasyonun gerçekçi”
Bali, döviz kurları, cari açık ve enflasyon beklentileriyle ilgili de şu ifadeleri kullandı:
“Kurlar, son dönemde belli bir istikrar içerisinde gider gibi görünüyor. Ama yükseldiği yer itibarıyla bakıldığında, Türkiye için bir rekabet gücü de yaratmış durumda. Bu rekabet gücü ile öngörülebilirlik bir arada olduğu zaman ve Avrupa ekonomileri, yani en büyük ihracat gerçekleştirdiğimiz ekonomiler bu toparlanma sürecine devam ettiğinde ekonomiye dışarıdan da bir büyüme imkanının gelebileceğini öngörebiliriz. Turizmde çok ciddi bir dip yaptıktan sonra bir miktar canlanmayı görmeye başladık. Ama hala cari açık açısından beklenen katkıyı gösteremiyor.

Petrol fiyatları, yılın 5 ayında geçmiş döneme nazaran bir miktar daha yukarıda gerçekleştiği için yüzde 4,5 civarında bir cari açık/GSYİH oranı görüyoruz. Tabii burada önemli bir makroekonomik gösterge olarak enflasyonun seyri kritik. Biraz kurdaki istikrarlı sürecin devam etmesini, tarım ve hayvancılıkta özellikle gümrük vergilerinin indirilmesinden kaynaklanan gıda fiyatları üzerindeki olumlu etkiyi ve petrol fiyatlarındaki yükselişin sınırlı kalmasını dikkate alarak, aşağı yukarı yüzde 10’un altında, 9 – 9,5 bandında bir enflasyonun gerçekçi olabileceğini düşünüyorum.

Hızlı kur artışlarının gecikmeli etkilerinden beslenen enflasyon olgusu biraz geride kaldı. Kurlar epeyce bir süredir benzer seviyede gidiyor, geliyor. Dolayısıyla bundan sonra asıl performansımız; bu kısa dönem gelişmelerinin yanı sıra orta – uzun vadeli katma değer yaratan, üretimi destekleyen, üretimde ithalata olan bağımlılığı azaltacak Türkiye’nin hazırlamış olduğu yapısal dönüşüm ve reformların hayata geçirilmesi konusundaki kararlılığı sürdürmek olacaktır.”

“Bizim kârımız Türkiye’nin kârıdır, Türkiye’nin kârınadır”
Bankaların karlılıklarına ilişkin Bali, “Ekonomi sıfır toplamlı bir oyun değil. Biz kar ederken, birini zarar ettiriyor değiliz. Bir tarafın karı diğer tarafın zararı değil. Ekonomik büyümenin olduğu yerde tarafların hepsi kazanabilir. Katma değerin olduğu yerde herkes kazanır. Değer yaratma zinciri budur zaten. Mutlak büyüklükler halinde karlara bakarak bu konuda bir değerlendirme yapmamak gerekir. İş Bankası’nın bugün 40 milyar TL özkaynağı var, bunu devlet tahvilinin sunduğu getiri ile değerlendirirseniz zaten 4 milyar TL’nin üzerinde bir gelir elde edersiniz. Halbuki biz karları buharlaştırmıyoruz. Örneğin İş Bankası olarak alıyoruz, özkaynağımızın üzerine ilave ediyoruz. Türkiye’ye yeni kredi imkanı olarak kullandırmak üzere özkaynağımızı güçlendiriyoruz. 40 milyar TL özkaynağı bu ülkede bu yolla biriktirdik. Ben böyle bakıldığında özellikle kurumumuz için çok güvenle söyleyebilirim ki bizim karımız Türkiye’nin karıdır, bizim karımız Türkiye’nin karınadır. Onun için aynı anlayışta çalışmaya devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Siyasi etkiye en uzak kurum İş Bankası’dır”
İş Bankası’nın sahiplik yapısına atfen zaman zaman ortaya çıkan tartışmalar ve değerlendirmelere ilişkin Bali, şunları kaydetti:

“Bu miras hukuku ile ilgili bir durum. Evet, şu anda Atatürk paylarını temsilen hisse yapımızda bir politik partinin varlığı söz konusu. Politik partinin konumu da tamamen temsili, bir ekonomik fayda temini de söz konusu değil. Sonuçta politik partinin varlığı bir politik etkiye açık olduğumuz veya bir politik etkiye maruz kaldığımız anlamına gelmiyor. Politik etkiye açık olmak için, illa bir politik partinin sermaye yapınızda olması da gerekmez.
Sermayesi itibarıyla bakıldığında hiç böyle bir yapısı olmayan, ama politik etkiye de açık olan kurumlar, kuruluşlar olabilir. Bu kurumun genel müdürü olarak çok açık, çok net şunu söyleyebilirim; politik etkiye açık olmayan, siyasi etkiye ne olursa olsun en uzak kurum İş Bankası’dır. Bunun altını özellikle çizmek isterim. Kuruluş idealleri çerçevesinde bu zorlu süreçlerde de işimize gücümüze bakarak, aynen adımız gibi işimizi yapmaya devam ettik.”