Atıktan çıkan altın

0
309

Güney Amerika’da kaktüslerin üzerinde yaşayan bir böcek türünün, hemen hemen bütün gıda maddelerini renklendirmek için kullanıldığını biliyor muydunuz? Özellikle Peru’daki firmaların toplayıp yüksek ısıda kuruttukları ve sonra değirmende ezilen böcekler, koyu kırmızıdan turuncuya dek uzanan renk skalasıyla karmin boyasını oluşturuyor. Meyveli yoğurtlardan, dondurmalara, işlenmiş et ürünlerinden (salam, sosis, sucuk), bazı içecek ve keklere kırmızı ve tonlarındaki pek çok gıda ürününde bu böcek kullanılıyor. Boya böcekten elde edildiği için “organik gıda boyası” olarak satılıyor ama yeni bulgu şu; çok miktarda kullanılırsa kanserojen özellik taşıyabiliyor. Çünkü böcek tozu elde edildikten sonra amonyak banyosu içinde ekstrakte ediliyor yani; özü çıkartılıyor. Başka bir deyişle bazı ekstraksiyon metotları, sentez sonrası zehirli ve kansere neden olan kalıntılar bırakıyor. Bu metodu kullanma nedenleri ise ürünü, sıcaklığa, değişen pH ortamına (asiditeye) dayanıklı hale getirmek.

Bir kişinin çeşitli gıda ürünleri ile yılda ortalama yarım kilo böcek tozu tükettiği tahmin ediliyor. Trend sebze ve meyvelerden elde edilen doğal boyalara doğru giderken, karmin boyasının güçlü ve sürekli kullanıcılarının baskısı olsa da; likopenin alternatif oluşturması nedeniyle önemi artıyor. Domatesin içeriğindeki likopen,  kuvvetli bir antioksidan ve kanser önleyici olmanın yanında, gıda takviyesi olarak da kullanılırken, gıda boyası üretiminde de kullanılıyor.

ABD’de master ve doktorasını Malzeme Mühendisliği üzerine yapan Doç. Dr. Bahar Başım, 2009 yılından beri Özyeğin Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünde çalışıyor. Asıl uzmanlık alanı ise nano teknoloji ve nano teknolojinin üretime uygulanması. “Türkiye’de yatırım yapmaya başlamış olan iki yatırımcı;  teknoloji transfer ve risk sermayesi fon yöneticisi DCP (Diffusion Capital Partners) ve ACT (Accelerating the Commercialization of Technology) bulunuyor. Avrupa Birliği’ndeki büyük fonları ile Türkiye’de inovasyona yatırmak istiyorlar” diyen Başım ekliyor; “Her iki fon da yalnızca yazılım üzerine değil, gerçekten üretime yönelik çalışmalar yapmak amacındalar.”

ÜRETİLEBİLİR BULUŞLAR
ACT’nin ortaklarından biri Doç. Dr. Başım’ı birlikte çalışmaya ikna etmek için çabalarken; “bir şirket kuralım” önerisinde bulunuyor. “Aralık 2015’te ACT Özyeğin Üniversitesi’ne ziyarete geldiğinde, ısrar etmeyin, şirket kurmak istemiyorum dedim. Çünkü üretime yönelik bir girişimde bu işin bir takım çalışması ile yapılması gerektiğini düşünüyordum. Bunun bilincinde olabilmek için aslında bir endüstri geçmişinizin de olması lazım” diyen Başım şöyle devam ediyor; “Çok iyi bir buluş yapmış olabilirsiniz ama önemli olan üretilebilir olması; teknolojinin uygulamaya dönmesi; kişilere ulaşması, tüketicinin kullanımına sunulabilmesi ki, bu da iyi bir araştırmacı, sanayi tecrübesi ve satış kanalları gerektirir.”

Grubun girişimcisi olarak tanımlanan Arısan Kimya Sanayi’nin Yöneticisi Arısan İhsan İnce ise Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği mezunu. P&G’de üretimde de çalışan 32 yaşındaki genç girişimci Arısan Kimya Sanayi’de kimyevi hammadde tedariği ve danışmanlığı yapıyor. Konuyla ilgili olarak, “Firmalara danışmanlık hizmeti verdiğimiz için yeni trendler, yeni kimyasallar ve yeni prosesler üzerine sanayi ile birebir çalışma imkânımız oluyor. Benim de prosese özel bir ilgim oldu. Atık bir ürünü katma değer ekleyerek yurtdışına pazarlayabileceğimiz bir ürün haline getirmek istedim” diyen İnce, buluşla ilgili hikayenin başlangıcına gidiyor ve “Yeni jenerasyon bir solvent ailesini likopen ekstraksiyon prosesimize uygulayarak buradaki verimliliği arttırmak üzerine gittik. Proseste kansorejen özellik ihtiva eden solventleri çıkarıp yerine yeni ve doğal içerikli solventlerle ekstraksiyon yapmaya başladık.  Bu noktada Bahar Hoca’nın da katkılarıyla özel bir karışım içerisinde ekstrakte ettiğimiz likopeni daha uzun süre koruyabilmeyi ve bunu zararlı kimyasallar olmadan yapmayı başardık. Yani gıda maddelerinden zararlı bir şeyi çıkararak yerine faydalı bir şey ekliyoruz” diyor.

İnce’nin aklındaki proje aslında önce portakal kabuğundan özüt çıkarmak. Başım ile bu fikri paylaştığında ne kadar uygulanabilir olduğunu araştırmaya başlıyorlar. Portakal kabuğundan özüt çıkarmanın lojistik sebeplerle çok karlı bir proses olmadığı fark edildiğinde İnce, domates kabuğundan likopene yönelmeyi öneriyor. “ACT’nin geldiği noktada aklıma Arısan geldi. Kendisi kimyasal hammadde tedarik eden ve bunu dağıtan bir firmanın da sahibi aynı zamanda. Bu da satış kanallarının hızlıca oluşturulması açısından bizi çok rahatlattı. Bir işe başlayacaksınız, kimyasal ısmarlıyorsunuz, kimyasal yurtdışından gelirken gümrükte takılabiliyor ve iki üç ayda ancak ulaşabiliyorsunuz. Oysa bizim için kimyasal aynı gün laboratuarımızda oluyor. Dolayısıyla çok efektif, hızlı bir süreç içerisinde ürünümüzü geliştirebildik. Son derece detaylı bir fizibilite raporuyla ACT’nin karşısına çıktık ki ACT de bu yatırımı zaten yapmak istiyordu” diyor Başım.

KATMA DEĞERİ YÜKSEK YATIRIM
Yolculuk 2016 ortasında kurulan Başım’ın da kurucu ortağı olduğu Biocapsol’e geliyor. Biocapsol, Türkiye’de bir üniversite, özel yatırımcı ve bir girişim sermayesi katkısıyla kurulan ilk bioteknoloji firması. Burada biyolojik özütlerle ilgili organik sentez,  kapsülasyon geliştirme ve molekül sentezi yapılıyor. Başlangıç bütçeleri 1,5 milyon euro civarında. Gıda boyası piyasası ithal edilen boyalar ve içerde formüle edilen boyalardan oluşuyor. İnce’nin verdiği bilgiye göre Türkiye’de yaklaşık 60 milyon dolar kırmızı sentetik ve doğal boya ithalatı yapılıyor. Bunun içinde tekstil, gıda, kozmetik gibi sektörler var. “Gıdadaki en büyük sıkıntısı likopenin daha önce başka formüllerde kullanılamıyor olmasıydı yani likopeni çıkarmak işin bir adımıysa, bu ürünü enkapsüle ederek korumak başka bir adımı. Biz hem çıkarma kısmında geliştirmeler yaptık hem de bu ürünü enkapsüle ederek giremediği uygulamalara girmesini sağladık” diyen İnce, uygulamalara şu örnekleri veriyor; çilekli yoğurtlar, Starbucks’taki bazı kahveler, peynirler, çilekli sütler, şekerleme ürünleri, et ürünleri (sucuk, salam, sosis). Üretimdeki know-how’la ürünün kalitesini geliştirirken diğer yandan maliyet yapısını, bir atıktan faydalanarak, daha rekabetçi seviyeye çekmeyi başarıyorlar. Oranlar da çok kritik. “Tonu 40 lira olan atık, gübre veya hayvan yemi olarak verilen domates kabuğunu, 100 gramını 300 euro seviyesine getirebilecek bir katma değer geliştiriyoruz. Aradaki prosesler hiç kolay değil. Likopenin dezavantajı yüksek sıcaklıklarda bozunabiliyor olması. Dolayısıyla güneş ışığından korunmuş yerlerde, laboratuarda çalışmanız gerekiyor; o da ekstra bir yatırım” diyen Başım ekliyor; “Başlangıçta koymanız gereken yatırım önemli. Ama o pazara girebildiğinizde katma değeri gerçekten çok yüksek”.
 
Likopen denildiğinde kırmızı renk akla gelirken; domatesten bütün keratonitlerle birlikte sarıdan kırmızıya kadar bir renk skalasını yakalayabiliyorsunuz.  “Biocapsol’ün oluşturduğu teknoloji sadece likopen içerikli değil;  likopen bunların en kritik olanı” diyor Başım. Bazı gıda firmalarının karmin konusunda hassas olduğu da görülüyor.  Örneğin Torku ve Pınar süt likopen kullanıyor. Ve bazı ürünlerde “karmin içermez likopen içerir” etiketini görebiliyorsunuz. “Türkiye’deki bir sağlayıcı olduğunuz zaman firmaların tercihi olabilirsiniz. Çünkü bu durum yurtdışına bağımlılığı azaltacaktır” diyen Başım bazı firmalara örnek vermeye başladıklarından da bahsederek; “biz gramlardan konuşurken talepler birkaç kilogram üzerinden olabiliyor.  Dolayısıyla potansiyel bir anda hızla artabiliyor” diyor.

Biocapsol’ün teknoloji tarafında iki patent başvurusu var. Ektrasyon tarafıyla ilgili olan teknolojik geliştirme tamamlanmış. Şimdi yüksek kapasiteli üretime geçirme aşamasındalar. Bursa Mustafakemalpaşa’da ikinci bir tesis yapımı devam ediyor. Mart sonu tesisin inşaatının bitmesi ve Mayis ayı sonunda ise pilot üretime başlanması planlanırken İnce kapasite ve fiyat ile ilgili; “Bitmiş ürün olarak 8.5- 9 tonla başlayacağız. Bitmiş ürünümüzün reçete maliyetinin piyasada kullanılan ürünün reçete maliyeti ile yakın bir yerde olduğunu tahmin ediyoruz  ” diyor. Biocapsol’de geliştirilen prosesler sayesinde; domatesin kabuğunu alıp kurutup öğüttükten sonra saklayıp piyasada ihtiyaç oldukça çekiyorlar. “Domatesin mevsimi bellidir. Bunu alıp bütün seneye yaymak üzere bu işi yapıyoruz.  Gerekirse özüt çıkarmadan önce ya da özüt çıkardıktan sonra elde ettiğimiz likopeni kendini koruyabilecek özelliklerde olduğu için müşterinin ihtiyacına göre temin edebileceğiz” diyen Başım ekliyor; “Oda sıcaklığında likopen kendi kendine bozunduğu için eksi 20 derecelerde tutmanız gerekiyor.  Getirdiğimiz teknoloji inovasyonu da bu!”.

Türkiye’de girişimciliğin desteklendiğinden fakat burada bir ayırımına gitmek gerektiğinden de bahseden Başım, bu süreçte yaşadıkları bazı tıkanmaları da anlatıyor; “Türkiye’de özellikle yeni kurulan vakıf üniversitelerinde çok kuvvetli bir akademik kadro var.  Önemli araştırma geliştirmeler yapılıyor. Fakat ortaya çıkan politikada; Örneğin KOSGEB ile sürekli fon sağlanıyor ama babasının ayakkabı dükkânını fabrika haline getiren mi yoksa arkasında bir fikri hakkı tutan yani patenti olan kişi mi gerçek girişimcidir?” diye soruyor. Küçük ve orta ölçekli sanayi desteklenirken kimi, hangi sebeple ve hangi oranda desteklemek gerektiği konusunda bir sıralama yapmak gerektiği açık. Gerçek girişimci patentli olan kişiyse, patent yatırımlarının yapılabilmesi için donanım gerekiyor. “Dünya üzerinde düzgün patent hukukçusu bulmak zaten çok zor. Türkiye’ye geldiğimizde bu kaynaklar daha da daralıyor. Üniversitelerden çıkan inovasyonun transferini yapmanız gerekiyor. Bu noktadaki hukuksal süreçte eksiklik ve yanlışlıklar söz konusu. Çok bürokrasi var” diyen Başım başvurduğu patentlerden birinin Apple’ın patentiyle örtüştüğünden bahsederek; “İyi bir şey yapmışız demek ki ama yarın Apple gelse bizi ezer. Keşke “şu kadar parayı al ve bana sat” dese. Buluşçuların en çok istediği şeydir bu.  Patentleri ticarileştirmek üzere devrettiğinizde üniversitenin girişimcilik endeksine de çok büyük faydası oluyor. Patentin transferini yaptığımız zaman girişimcilik endeksindeki metriklerini yukarı çekiyor”. Bu Özyeğin Üniversitesi’nin ilk teknoloji transferi olacak.

Hedef dünyaya açılmak olsa da öncelikli olarak lokal pazarın ihtiyacını karşılamak üzere üretime başlanacak. Kimyevi ithalat Türkiye’nin cari açığında ciddi bir kalem. Kimyevi ithalatla yapılan ihracat ise ülke ekonomisi için büyük katkılardan.