A101’in ‘dedi-yedi’ modeli

0
122

King oynayanlar dedi-yedinin ne demek olduğunu iyi bilir. Bu koz/ceza oyununda dedi-yedi, ceza eli oynamak isteyen oyuncunun eli kaybedip kendi söylediği cezayı zarar hanesine yazması anlamına geliyor. Ceza ne kadar büyük olursa, ortalama dalga geçme oranının o kadar yüksek olduğu dedi-yedi, oyun oynarken düşünmeyi ve hesap yapmayı öğreten önemli bir araçtır.

A101 CEO’su Erhan Bostan, “kafadan çıktı” diye uyguladığı yönetim modelini anlatmaya başladığında benim aklımdan ne kadar uzun zamandır King oynamadığım geçiyordu. İkisinin arasında öğreticilik anlamında benzerlikler olsa da, Bostan’ın modeli diyenin yemesi ya da yememesinden bağımsız olarak kaybeden olmaması ve sistemi sürekli geliştirmesi ile ayrışıyor. Sayısı sürekli değiştiği için aylık dergide yazmanın anlamlı olmadığı mağaza sayısı 7 bine doğru saymaya devam ederken bütün bu ağ, bir yandan bir perakende organizasyonu bir yandan da her fikrin sürekli test edildiği bir açık hava laboratuvarı olarak çalışıyor.

“Satın almacı, üç bölgede 550 mağazayı kontrol eder. Bilgi teknolojisinin başındaki arkadaşımızın altı bölgesi var; bin 100 mağaza ona bağlıdır. Altı genel müdür ona rapor eder. Bizde böyle ‘bir yazılım yaptık saha uygulasın’ diye atma tutma yok. ‘Bir zahmet önce kendi bölgende uygula, uygulayabiliyorsan her tarafta uygularız’ deriz” şeklinde konuşuyor. Bu sadece CIO ile ilgili bir durum değil. CFO, yeni bir banka ile çalışma veya kasaya bir POS cihazı daha ekleme gibi bir öneri ile geldiğinde

Satın almanın, finansın, teknolojinin ve böyle uzayan listedeki bütün iş fonksiyonlarının başındaki yöneticilerin sorumlu olduğu bölgelerin bulunduğu A101 yönetim yapısının sürekli gelişmesini sağlayan bu dedi-yedi formülü.   
A101 bu şekilde büyük şirketlerde bütçeden pay alma ve önem hiyerarşisinde yukarıda yer alma konusunda yaşanan gerilimi –bu özellikle satış ve pazarlama departmanları arasındaki bütçe savaşlarında zirveye çıkardı- azaltırken şirketin akılcı olmayan uygulamalardan geri dönmedeki zaman kaybını dijital güvenlikteki terimle sıfır güne indiriyor. Bu iş yönetim tarzının daha önemli faydası, farklı disiplinlerin doğaları gereği diğer disiplinlere zarar verme ihtimalini sıfıra yakın bir noktaya çekmek şeklinde oluyor.

Bostan’ın örnekleri bu teoriyi çok güzel açıklıyor: “Satın almacının işine çok çeşit gelir. Hatta mümkünse uygun fiyatlı ne varsa alayım da standardı saha düşünsün, der. Bizden, ‘Git kendi bölgende satabiliyorsan sat o çok çeşidi, standart dışı ürünleri, ondan sonra yaygınlaştıralım’ yanıtını alır” diyor. A101’in bu iş modeli, uygulanabilir olanı bulma yönündeki katkısı tartışmasız ancak diğer bir etki çok daha çarpıcı. Bu süreç, satın almacının doğasında bulunan ucuza alma geninden sürtünmesiz operasyon geninin ağır bastığı bir başka DNA modeline geçmesini sağlıyor. Bostan, “Sorumlu olduğu bölge olunca satın almanın başındaki kişinin düşünüşü kolilerin standart olması gerektiğine doğru evriliyor. Satın almacı gözüyle ‘ben bu kolileri ucuza aldım kardeşim, nasıl açıyorlarsa açsınlar’ ifadesi geçerli olabilirken, sahanın katkısıyla bu, ‘kolileri standart yapmalıyız ve kolay açılmalarını sağlamalıyız’ düşünüşüne dönüşüyor.

Bu sistem, A101’in Ümraniye’deki genel müdürlüğünde karşımıza çıkan herkesin çok net mağazacı olmasını ve mağazayı bilmesini sağlıyor. Böyle olunca bilgi teknolojileri yöneticisi ile soğan, tezgahın kenarındaki plastik pabuç ya da ekmek sevkiyatına kadar her şeyi konuşabilmek mümkün oluyor.

Herkesin her şeyi bilmesini sağlayan, deneme boyutu bir kenara bırakıldığında A101 tarzı işlerin sürekli tekrardan ibaret olması. Bunun diğer tarafında mağazaların kestiği fiş sayısının günlük 2,7 milyona ulaşmasında ifadesini bulan sürekli ve yoğun bir veri akışı bulunuyor. İçerideki SAP sistemi ile bu veride oldukça derine inilmesi karar desteğini kolaylaştırıyor. Ancak burada da sistemi çok fazla parametre ile karmaşıklaştırmak yerine lokal organizasyonun sünnet düğünü olduğunda ayran satışının artacağını bildiği bir iş akışı kurgusu ile basitlik sağlanıyor.

Bu insan-makine etkileşimi şimdiye kadar sistemi basit tutarken performansı artırmayı başarmış. Endüstri mühendisi Bostan’ın bu pratikliği masa telefonunun sonunu getirse de CEO’nun iş yapış tarzı konusunda iyi bir fikir veriyor. Bostan, “Bu telefonla kimseyi aramadım; o da hiç çalmadı. Sonra bir gün çaldı, ilkokul arkadaşım Levent olduğunu söyleyen biri arıyordu. İlkokulda Levent diye bir arkadaşım yoktu. ‘Bağlıyorum’ deyip kapattım. Sonra telefonun fişini çektim ve bir daha da takmadım” şeklinde konuşuyor. Bu örnek, A101 CEO’sunun başarısız uygulamalar konusunda ne kadar katı olduğunun da simgesel bir işareti: “atma tutma yok” ifadesi tam olarak gerçeği yansıtıyor. Bostan’ın yüz yüze iletişime yatkınlığı ise, kapıyı açıp seslenerek sorunu çözmesinde ifadesini buluyor. Buna popüler söylemlere yatkınlığı da eklemek gerekiyor.

SAP Hana uygulaması üzerinde kendisi için özel olarak tasarlattığı konsoldan (dashboard) il bazında mağaza başına düşen ortalama tüketici sayısına bakarken “Bu veri bizim için önemli çünkü bize Homo Sapiens lazım” diyor. Son dönemin en popüler kitaplarından birinin adını duyunca dikkatiniz otomatikman çekiliyor ve arkasından gelen açıklamayı çok dikkatlice dinliyorsunuz.

“Herkesin yiyebileceği yoğurdu, pirinci vesaireyi satıyorum. Bu yüzden bana insan lazım. Eğitimi falan önemli değil. En ucuza sattığım için geliri bile önemli değil” diyen Bostan, gelir düzeyi düşük olan yerlerde mağaza başına düşen müşteri sayısını yüksek tutarak marketlerin işletilmesi tarafında farklı bir açıdan standart yaratıyor. Adana, Hatay ve İstanbul hariç Türkiye’nin sahil şeridindeki bütün illerinde mağaza başına düşen müşteri sayısı 10 binin altında yer alırken gelir düştükçe bu rakam yükseliyor. İstanbul’un durumu ise, nüfusun yüksekliği nedeniyle bu rakamı düşürmenin çok kolay olamamasından kaynaklanıyor.

“Bunlar benim oyuncaklarım” diyen Bostan, daha ciddi tarafta kârlılık gibi göstergeleri takip etmesini sağlayacak araçlara da sahip.

Ancak perakende oyunu, sadece ölçerek altından kalkılabilecek bir şey değil. A101 marketlerinin ara sokaklara taşınması, bir yandan kira başta olmak üzere maliyetleri aşağı çekerken diğer yandan araba park edip alışveriş yapmayı daha kolaylaştıran bir sistemin ortaya çıkmasını sağlamış. İnsanların yürüyüş güzergâhları üzerinde yer alan bu marketler, ev ile yerleşimin merkezi arasında giderken illa ki insanların karşısına çıkıyor. Mağazalar, camlarına asılan afişlerle tüketicilerle konuşuyor. Bostan “Medyadaki arkadaşları kızdırmak istemem ama bizim en başarılı iletişim kanalımız bu afişler” diyor. Böyle bakınca, A101’in sadece perakende ile uğraşması iyi haber.