21. yüzyılın otomobil hikayesi

0
212

Las Vegas’ta düzenlenen Tüketici Elektroniği Fuarı (CES)’te Samsung’un bir sene önce satın aldığı Harman ile birlikte yaptığı şov, otomotivin geleceğini anlamaya önemli katkıda bulundu. Samsung Electronics Otomotiv Elektroniği Ar-Ge Strateji Grubu Kıdemli Başkan Yardımcısı Wonsik Lee ile Harman Bağlantılı Otomobil Bölümü Başkanı Dr. Mike Peters’ın vurguladıkları noktalar arasında en dikkat çekici olan, “gizli silahımız entegrasyon” ifadesiydi.  

Seyir halindeyken sürüş kadar haberleşmenin de geleceğine de odaklanan bu yapı, Samsung’un 2017’de Harman’ı satın almasından bu yana geleceğin otomobil teknolojisine odaklanıyor ve bu alana büyük yatırım yapıyor. Bunun CES’teki görünür boyutu, Dijital Kokpit Platformu olurken arka tarafta, yapay zeka (AI) ve nesnelerin interneti (IoT) teknolojileri yer alıyor. Dijital Kokpit, Samsung’un ev aletleri ve cep telefonları tarafında halihazırda kullandığı AI ve IoT platformlarını, içinde otomobillerinde de yer aldığı daha geniş bir “nesneler” yelpazesine yaygınlaştırmayı hedefliyor. 

Dijital Kokpit, daha önce birbirinden ayrı olan bilgi işlem alanlarının bir araya getirilmesini ile tek bir yazılım ve donanım paketi üzerinden sunulması hedefine yönelik bir ürün. Önceki bilgi ve eğlence sistemi, araçlar kümesi, ses sistemi ve ışık kontrolleri ile gelişmiş sürücü destek sistemlerinin (Advanced driver assistance systems-ADAS) bu şekilde entegre edilmesi, kokpit tasarımında parça üreticilerinin daha yaratıcı, kullanımı kolay ve görsel olarak entegre edilmiş tasarımlar yapmasının önünü açıyor.     

Bu, müşterilerin talebi ile paralel olduğu için önemli bir dinamik oluşturacağı görülüyor. Kullanıcılar, otomobilin ayrı bir yaşam alanı silosu olarak ayrı özelliklere sahip bir alan değil, bağlantılı yaşam tarzının bir uzantısı olmasını talep ediyor. Bunun anlamı, otomobillerin, ev ya da ofiste cep telefonları ve akıllı ses cihazları –dijital asistanlar- ile yaşanan deneyimin yinelendiği bir alan olarak tasarlanmasının gerektiği… Bunun Samsung-Harman’ın dijital kokpitine yansıması, sesle aktive etme ve akıllı telefona yansıtma gibi eller-serbest araçların daha fazla kullanılması şeklinde oluyor.  

Samsung’un mobil, bilgi teknolojisi ve ekran geliştirme deneyimi otomobile yansıtılırken Samsung’un Galaxy akıllı telefonlarındaki arayüzün kokpitte tekrarlanması, kullanıcıların herhangi bir öğrenme eğrisine gerek kalmadan kokpite adapte olmasını sağlıyor. Bu yönelim, Samsung Gear S’in dairesel tasarımının otomobildeki kontrol düğmelerine yansıtılması ile devam edecek.  

Yeni tasarım otomobile binen birini tanıyarak monitörde bir hoş geldin mesajı verirken sürücünün cep telefonundan seçtiği bir videoyu otomobilin eğlence sistemi üzerinde oynatabiliyor. Kokpitteki SmartThings ile evdeki buzdolabı ya da klimaya kumanda edilebiliyor ya da Bixby üzerinden sadece sesle otomobilin klima, ses düzeyi, ekran parlaklığı ve daha fazlası kolayca ve sürüş güvenliğini artıran bir biçimde ayarlanabiliyor.

Bu, gelecek nesil otomobillerle ilgili gelişmenin önemli bir boyutuna işaret ediyor. Bu, araç içi kullanıcı deneyiminin sanal kişisel asistanlar, aktarılabilir profiller, artırılmış gerçeklik başta olmak üzere yeni olanaklarla kişiselleştirilebilmesi anlamına geliyor. Bu, aynı zamanda Android’in dört farklı ekrana entegre edilmesini sağlayarak sektörde bir ilke imza atılması da demek oluyor.

Daha sınai boyutta bu yaklaşımın tedarikçiler ve orijinal ekipman üreticileri (OEM) arasında işbirliğinin geliştirilmesi ile desteklenmesi, başarının olmazsa olmaz koşulu olarak görülüyor. Samsung ile Harman üzerinden gelişen sistemde ise, ölçek, kaynaklar ve uzmanlıklara dayanarak inovasyonun geliştirilmesi; Samsung’un global ölçeğinin, Ar-Ge’sinin ve dağıtım kanallarının kaldıraç etkisinden faydalanılması; ve Harman’ın otomotiv tarafındaki derin birikiminin bunlarla entegre edilmesi işin temellerini oluşturuyor. İnovasyonun hızlandırılması ve ekosistemler arasında köprü oluşturulması için işbirliğinin artması ise açık ekosistemin oluşturulmasını geliştiriyor.

Bunların hepsi, şu anda tam olarak belirli olmayan bir geleceğe uygun sistemi kurmayı hedefliyor. Otomotiv üreticileri, teknoloji şirketleri, tedarikçiler, telekomünikasyon şirketleri ve listeye yeni eklenen araç paylaşım şirketleri zaman içinde genişleyecek ve kendi içinde rekabet yaşayacak kadronun şu anki halini oluşturuyor. 5G teknolojisinin hayata geçmesi ile ortaya çıkacak yeni dünyanın dinamikleri ve hızlı bir gelişme gösteren yapay zeka da, otomotivi bambaşka bir düzleme taşıyacak. 5G’ye geçişin öncesinde –plazma televizyonlarda yaşanan HD Ready dönemine benzer- bir hazırlık döneminin yaşanacağı aşikar. Arada bu dönem olsa bile değişim çok şiddetli olacak.

Bağlantılı otomobil teknolojisi şimdiden otomobili bilgi teknolojileri ya da bilgisayar ile entegre etmenin ötesine geçmeye başlamış durumda. IoT’nin parçası haline gelen otomobillerin evler ve ofislerle aynı şebeke üzerinde yer alması önemli bir dönüşümün kapısını açarken hareket halindeki otomobiller arasındaki veri alışverişi ilk aşamada yol güvenliğine katkıda bulunurken orta vadede trafik sıkışıklığını azaltacak akıllı ulaşım çözümlerini ortaya çıkarmaya kadar gidecek.

Bu dünyanın dinamikleri, yeni iş fırsatlarını da ortaya çıkaracak. Bilgi teknolojisi servisleri sektöründe trafik verisine dayanan gerçek zamanlı navigasyon servisleri, içerik alanında lokasyon bazlı servisler ve sigorta sektöründe sürücü davranışlarına göre sigorta prim indirimleri sunulması birçok iş fırsatından sadece bir kısmını oluşturuyor.        

Lee ve Peters böyle bir dünyayı resmederken “Türkiye’nin otomobili elektrikli olmalı” demeyi zeka ya da entelektüel birikim göstergesi olarak kabul etmek zor. Dünyaya bakıldığında bundan çok daha fazlasını hayal etmek gerektiği çok net anlaşılıyor. INFINITI, dışarıdan şarj ihtiyacını kaldıran bir elektrikli otomobil çözümü üzerinde çalışıyor. Şirket, patenti kendisine ait olan e-POWER teknolojisi, yüksek performanslı aküyü şarj eden düşük hacimli benzinli bir motor sayesinde dışarıdan şarj etme ihtiyacını ortadan kaldırarak yüzde 100 elektrikli otomobillere benzer sürüş deneyimi sunan yepyeni bir sistem ortaya koymayı hedefliyor.

Renault-NISSAN-Mitsubishi otomotiv ittifakı, önümüzdeki beş yılda inovasyonu desteklemek için 1 milyar dolar yatırım yapma hedefiyle Alliance Ventures adında yeni bir kurumsal girişim sermayesi duyurdu. Girişim sermayesi ilk yılında otomobillerin elektrikle geleceğe hazırlanması, otonom sürüş sistemleri, bağlanabilirlik ve yapay zeka dahil olmak üzere yeni mobilite çözümlerine odaklanan teknoloji girişimcileri, startuplar ve inovasyon ortaklıklarına 200 milyon dolar kadar yatırım yapmayı planlıyor. Her yıl yapılacak ilave yatırımlarla Alliance Ventures, Renault- NISSAN-Mitsubishi tarafından geçen yıl başlatılan orta vadeli stratejik plan olan Alliance 2022 çerçevesinde otomotiv endüstrisinin en büyük kurumsal girişim sermayesi fonu haline gelmesi
Alliance Ventures, makul bir mali getiri sağlamak üzere İttifaka yeni teknolojiler ve işletmeler kazandıracak olan start-up’lara yatırım yapacak. Tüm start-up seviyelerine stratejik yatırımlar yapacak olan girişim sermayesi, hem yeni otomotiv girişimcilerini destekleyecek hem de yeni ortaklıklar kuracak.

Bosch, kokpitteki tuş ve düğme karmaşasına son vermek için geliştirdiği sesli asistan ile Alexa, Siri, Google, Cortana ve Bixby gibi sesli asistanlara nazire yapıyor. Bosch asistanı artık belirli sözcükler içeren komutlar gerektirmiyor. Ses tanıma sistemi doğal tümce yapılarını, hatta şive ve aksanları bile algılıyor ve dünyada aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 30’dan fazla ülke için yapıyor.
Nissan işi bir adım daha ileri götürerek Brain-to-Vehicle teknolojisiyle geleceğin sürüş alışkanlıkları içinde kendisine bir yer açmaya çalışıyor. Sürücünün beynindeki sinyalleri yorumlayan ve bu sinyallerle insanların otomobillerle nasıl etkileşim kurduğunu tespit eden Brain-to-Vehicle ya da B2V teknolojisinin, sürücüler için reaksiyon sürelerini hızlandırmayı vaat ederken, otomobillerin sürüşü daha keyifli hale getirmek üzere kendini uyarlamaya devam etmesini sağlayacağı belirtiliyor. Sürücünün direksiyon simidini döndürme veya aracın hızını yavaşlatma gibi eylemlerini önceden tahmin eden sistem sürücüden 0,2 ila 0,5 saniye daha hızlı reaksiyon gösteriyor.

Allianz Center for Technology’nin yaptığı bir çalışmaya göre, Almanya’da sürücülerin örneğin navigasyon sistemini kullanırken, havalandırmayı ayarlarken, ya da telefona cevap verirken sık sık dikkatleri dağılıyor ve bu tür dikkatsizlikler de trafik kazalarının başlıca nedenlerini oluşturuyor. Buna bakınca Bosch’un geliştirmesi çok daha anlamlı görünse de 5G çağında hangisinin daha etkili olacağını söylemek zor.
Dijital dönüşümün daha çarpıcı hale getirdiği noktalar da otomotiv dünyasına damgasını vuruyor. Otomotivin geleceği üzerinde söz sahibi isimlerden Tesla Kurucusu Elon Musk’ın markası, Tesla otomobillerle iletişim kurmayı sağlayan akıllı telefon uygulaması ile otomobilin farlarını uzaktan yakıp söndürmekten otomobili ileri geri hareket ettirmeye; şarj durumunu takip etmekten park yerinde ileri geri hareket ettirmeye kadar çeşitli işler yapılabiliyor. Bunu tüketici tarafında çarpıcı hale getiren ise, uygulamanın ekranının otomobil ile aynı renkte olması. Musk, moda markalarının ürünlerinin yanında sergilediği Tesla’sının bu ayrıntısını da düşünmekten geri kalmamış görünüyor.

Diğer yandan sessiz ve derinden ilerleyen OSVehicle, tasarımı açık kaynak haline getirerek otomotiv pazarındaki giriş bariyerlerini sıfır noktasına çeken bir yaklaşımla otomotivi değiştirmeye aday oluyor. Yakın zamanda adını Open Motors olarak değiştiren OSVehicle ile ilgili çarpıcı nokta, sekiz yıl süren bir elektrikli otomobil deneyiminde tıkanıklık yaşanmasının ardından 2008’de Silikon Vadisi’nde geliştirilen bir yaklaşım. Günümüzded web sitesinden ücretsiz olarak indirilip kullanılabilen tasarımlara 80 ülkeden gelen talepler bulunurken 100’den fazla proje yürüyor. Tarladan otoyola kadar farklı ortamlar için farklı araçlar tasarlamaya olanak tanıyan bu yaklaşım, sadece elektrikli olması ile değil, ömrü otomobil hurdalıklarına son bulmayacak şekilde tasarlanmış olması ile de çevre dostu bir ürünü ortaya çıkarıyor. Elektrikli araç platformu olarak Renault POM ve Tabby EVO platformlarını kullanan Open Motors’un tasarımlarının toplumsal etkisi ise, basitlik ve bir saatte montaj ile kodlanıyor. Parçalar halinde sevk edilen demonte araçlar, araçlar üzerindeki verginin yüzde 75 olduğu Kenya için iyi bir alternatif olabilir. Nepal de -yaklaşık 2 bin 500 dolarlık kişi başına gelirle en yoksullar liginde 28’inci olmasa- yüzde 240’lık araç vergisi ile iyi bir fırsat sunuyor.

Open Motors araçları parçalar halinde sevk edilmeleri nedeniyle sadece sınırları aşmakla kalmıyor; alternatif bir üretim modelini de ortaya koyuyor. Open Motors bugünkü üretim tarzını sorgulamaktan da geri durmuyor. “Ultra Giga Büyük Fabrikalar Mı? Bu iş 1980’lerde böyleydi. Biz, Afrika’daki gelişmekte olan ülkeler dahil dünyanın her yanına, dağılmış Tek Odalı Fabrikalara inanıyoruz.  Yerel insanları yerel markalar yaratmaya teşvik ederek, yerel müşterilere hizmet eden ve var olan işletme becerileri ile tesislerini daha iyi bir biçimde kullanmayı sağlayacak yerel işler yaratıyoruz” ifadesi, kapsamlı bir değişim beklentisi yaratıyor. Ancak bu zaman alabilir.

Günümüzde yaşanan değişime ve daha köklü markaların yaptıklarına bakarsak, şimdiye kadar anlatılanların bir tık ötesinde enerji bağlantısı geliyor. Japonya’da Toyota’nın hidrojen kullanan hibrit otomobillerinin, şarj oldukları sistemi bir afet anında tersine besleyerek hastane gibi öncelikli tesislerin elektrifikasyonunu sağlamak, Türkiye için biraz ileri bir senaryo ama dünyada otomotivdeki yeniliklerin bu tür paradigma değişimlerini yarattığını bilmekte yarar var. Bizde elektrikli araçların sayısı arttıkça, özellikle eski yerleşimlerdeki elektrik şebekelerinde neler olacağını merak etmekle yetinmek şu an için daha yerinde. Ancak elektrikli araçların elektriği konusu, Türkiye’den çıkacak başarılı otomotiv projelerinin bir özelliği olmaya aday. Bunu bir kenara yazmakta yarar var.
İkinci önemli konu, yine enerji tarafından geliyor. Uluslararası Enerji Kurumu (IEA) İcra Direktörü Fatih Birol, enerji tarafından bir isim olarak önceliğin kamyonlara verilmesi gerektiğini söylüyor. Bunun nedeni, dünyadaki günlük 86 milyon varillik petrol talebinin –Ocak 2018’de bu talep 100 milyon varile dayandı- yüzde 40’ının otomobil ve hafif ticari araçlardan, yüzde 40’ının kamyonlardan ve yüzde 20’sinin deniz ve havayolu taşımacılığı ile petrokimya endüstrisinden geliyor olması. Sadece Asya’daki kamyonlar, petrol tüketiminin üçte birini oluşturuyor.

2017’de 1 milyon adet civarında gerçekleşen elektrikli otomobil satışı, 90 milyon adetlik toplam otomobil pazarı içinde küçük bir pay gibi görünse de IEA, batarya fiyatlarının ucuzlaması ve hükümetlerin alt yapı yatırımlarını hızlandırmasıyla bu oran çok hızlı bir şekilde artmasını bekliyor. IEA olarak 2030 yılı elektrikli araç filo tahminimizi 2017’nin ikinci yarısında ikiye katlayarak 23 milyondan 58 milyona çıkardı. Birol, “Bana göre de 2040 yılından itibaren dünyada otomobil satışlarını artık elektrikli otomobiller domine edecek” diyor.
2017’de satılan elektrikli otomobillerin yarısının satışının gerçekleştiği Çin, elektrikli otomobil üretimi için bir merkez olma yönünde de ilerliyor. Çin’de veya başka lokasyonlarda elektrikli otomobillere yapılan yatırım planlarına yenileri eklenirken yatırım da 100 milyar dolara yaklaşıyor.

Dünyanın önde gelen otomobil üreticilerinin gelecek beş yılda elektrikli araçlara yapacağı toplam küresel yatırımın ise 90 milyar doları aşacağı öngörülüyor. Almanya, açıklanan yatırımlar bazında 52 milyar dolar ile başı çekerken Çinli üreticiler 21 milyar dolar ve ABD’li firmalar da 19 milyar dolar kaynak ayıracak.
U büyük sayılar dünyasında Türkiye’nin üreteceği otomobilin rakiplerinden nasıl ayrışacağı bir kez daha ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu, Renault’nun Endüstri 4.0’ın olanaklarını kullanarak dünyada atılım yaparken Türkiye’de yeniden ilk sıraya yükselmesini sağlayan iş modeline benzer bir adımla olabileceği gibi, bağlantılı otomobil teknolojileri ile uygulama tarafında öne çıkan, dijital ikizlerle siber olarak yönetilen bir trafik sistemi içinde bir uç birim olarak otomobil tasarlamakla da olabilir. Otomobil piyasasının geleceği ile ilgili teorilere bakıldığında ikinci ihtimal bugün çok da anlamadığımız ama gelecekte çok etkili olacak bir seçenek olarak önüme geliyor. Ya da Mercedes-Benz Kullanıcı Deneyimi (MBUX) hizmeti ile yaratılan örnekte olduğu gibi araç genelindeki pek çok kullanımı yapay zeka bağlantılı hale getirmek söz konusu olabilir. Ancak basit bir elektrikli otomobil tanımlamasının hiçbir anlam ifade etmediğini görmekte yarar var.

Türkiye’de şu anda akla yakın görünen tek örnek Fatih Birol’a nazir yapar gibi otomobil tarafından değil; kamyon tarafından geliyor. Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı Cenk Alper, Volvo ile işbirliklerinin birinci yıldönümünde yaptığı konuşmada Silikon Vadisi’ndeki yeni nesil otomotiv konseptini çok iyi anladığını gösteren bir konuşma yaparken enerji ile ilgili bir ayrıntıya temas ederek “bunlar yapar” brövesini taktı.

Alper’in bu unvanı elde etmesini sağlayan “Bizim bir de enerji şirketimiz var; onu halka arz etmeye hazırlanıyoruz” şeklinde başlayan sözleriydi. Bu sözleri, elektrikli araçların en pahalı parçası olan pillerinin ya da bataryalarının üzerine kurulu bir iş modelinin açıklaması takip etti. Alper, “Bu araçlarda kullanılan pillerin, kapasitelerinin yüzde 80’ine düştüğünde değiştirilmesi gerekiyor. Bizim enerji şirketimizde biz bunları yenilenebilir enerji santrallerinde üretilen enerjiyi depolamak için kullanabiliriz” dedi. Bu, çok anlaşılır, basit ve sonuç alıcı bir iş fikri önermesi ve belki de Türkiye’deki otomotivde elektrikli otomobil geçişinin de uygun koşullarını oluşturabilir. Türkiye’nin karman çorman enerji yatırımlarının yarattığı doğal sonuç olarak kurulu güç ile güvenilir arz arasındaki makas açıldıkça enerji depolama ihtiyacının daha da artacağını tahmin etmek zor değil. Bu da modeli sürdürülebilir hale getiriyor. Elektrikli otomobil macerasından farklı olarak burada bir modelin oluşması güzel ve örnek alınmasında yarar var. Daha akılcı davranmaya niyet edersek basit bir soru ile işe başlayabiliriz: yollara daha fazla taşıt çıkararak ulaşım sorununu çözemeyeceğimize göre, ulaşımı iyileştirmek için nasıl bir tasarım yapmalıyız?